bu sayfada hayvan hakları mevzuatı yer almaktadır. her hayvan hakları savunucusunun mutlaka haberdar olması, hayvan haklarını gereği gibi savunabilmek için mutlaka bilmesi ve en az bir kez okuması gereken kanun, yönetmelik, talimat, genelge ve bilumum hukuki metinlerin linkleri:
Hayvanları Koruma Kanununda Değişikliğe Dair Kanun Tasarısı
Hayvanları Koruma Kanunu
HAYVAN HAKLARI İHLALLERİ, ŞİKAYET DİLEKÇELERİ, ŞİKAYET MAKAMLARI
ÖNEMLİ: Altta yer almakta olan bu metin bu blog'da "earthlings" müstear adını kullanan, gerçek kişi hayvan hakları savunucusu olan Ankara Hukuk mezunu hukukçunun hayvan haklarına yönelik avukatlık staj bitim için gerçekleştirdiği hukuki çalışmasının tamamını içermektedir. Yazarı olduğu ekşisözlük’te ve kendisine ait bu blog’da, earthlings nick’ini kullanmakta olan earthlings tarafından tam kaynak belirtilerek daha geniş kitleye ulaşarak toplumsal bilinci artırmak amacıyla kısım kısım olarak entry veya yazı şeklinde alıntılanmıştır. Tüm hakları mahfuzdur, sözlük ve blog'da earthlings müstear adını (nickini) kullanan gerçek kişiye aittir. Yalnızca hak sahibi olarak earthlings bu metinden yararlanabilir, kullanabilir, alıntılayabilir ve yayınlayabilir. Earthlings müstear adlı gerçek kişi hariç, kimse bu blog’da yer alan bu metinleri kullanamaz. Bu metin tamamen ve kısmen hiç bir şekilde alıntılanamaz, başka bir yerde yayınlanamaz, kullanılamaz. Hukuka aykırı davranılarak alıntılanması ve başka herhangi bir mecrada yayınlanması halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Hayvanları Koruma Kanununda Değişikliğe Dair Kanun Tasarısı
Hayvanları Koruma Kanunu
HAYVAN HAKLARI İHLALLERİ, ŞİKAYET DİLEKÇELERİ, ŞİKAYET MAKAMLARI
HAYVAN DENEYİ YÖNETMELİĞİ
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ÖNEMLİ: Altta yer almakta olan bu metin bu blog'da "earthlings" müstear adını kullanan, gerçek kişi hayvan hakları savunucusu olan Ankara Hukuk mezunu hukukçunun hayvan haklarına yönelik avukatlık staj bitim için gerçekleştirdiği hukuki çalışmasının tamamını içermektedir. Yazarı olduğu ekşisözlük’te ve kendisine ait bu blog’da, earthlings nick’ini kullanmakta olan earthlings tarafından tam kaynak belirtilerek daha geniş kitleye ulaşarak toplumsal bilinci artırmak amacıyla kısım kısım olarak entry veya yazı şeklinde alıntılanmıştır. Tüm hakları mahfuzdur, sözlük ve blog'da earthlings müstear adını (nickini) kullanan gerçek kişiye aittir. Yalnızca hak sahibi olarak earthlings bu metinden yararlanabilir, kullanabilir, alıntılayabilir ve yayınlayabilir. Earthlings müstear adlı gerçek kişi hariç, kimse bu blog’da yer alan bu metinleri kullanamaz. Bu metin tamamen ve kısmen hiç bir şekilde alıntılanamaz, başka bir yerde yayınlanamaz, kullanılamaz. Hukuka aykırı davranılarak alıntılanması ve başka herhangi bir mecrada yayınlanması halinde yasal yollara başvurulacaktır.
HAYVAN KORUMA GÜNÜ – 4
EKİM
Canlılar dünyası-
insanlardan, bitkilerden ve hayvanlardan oluşur. Hayvanlar duyu ve hareket
yetenekleri olan canlılardır. Hayvan dostları il kez İngiltere’de 1822 yılında
bir araya geldiler. Hayvanları korumak, insanların hayvanlara iyi davranması ve
hayvanların daha iyi koşullarda beslenme ve korunmalarını sağlamak amacıyla
HAYVANLARI KORUMA BİRLİĞİNİ kurdular. Ülkemizde Hayvanları Koruma Derneği 1908
yılında kuruldu. Aynı amaçlı dernekler birleşerek Hollanda’nın başkenti
Lahey’de DÜNYA HAYVANLARI KORUNMA FEDERASYONUNU oluşturdular. 1931 yılında
bu kuruluş 4 Ekimi HAYVANLARI KORUMA GÜNÜ ilan etti.
HAYVANLARI KORUMANIN
ÖNEMİ
Hayvanlar korunmaya
muhtaç varlıklar olmaları hasebiyle bilinçli varlıklar olan bizler tarafından
korunmalıdırlar. Hayvanların korunmasının tam olarak ve gerektiği gibi sağlanabilmesi
için yetkili makamlar tarafından kanun, kararname, yönetmelikler çıkarılmalı,
bunların çıkarılmasıyla yetinilmeyerek gerçek anlamda uygulanabilmeleri
sağlanmalı, bu mevzuata uyulmaması ağır yaptırımlara bağlanmalıdır. Hayvanların
korunmasının önemi halka açık ve net olarak anlatılmalı, bu alanda yetkili
makamlar olan belediyelerin seminerler, paneller, konferanslar yoluyla halkın
bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır. Bu alanda yazılı ve görsel medyanın da
rolünün büyüklüğü, çoğu zaman halk üzerinde belirleyici etken olduğu unsuru
varlığı yadsınamaz bir gerçektir. Hayvanları korumaya yönelik hukuki
düzenlemelerin yanı sıra, insanın hayvanlardan üstün olduğu, üst konuma
yerleştirildiği, bu nedenle hayvanların korumasız bırakıldığı, eziyet etmenin,
kötü davranmanın, aç susuz bırakmanın doğru bir davranış gibi görülüp takdir
eden geleneksel anlayışın yanlışlığı anlatılarak, hayvanların da insanlar gibi
ekosistemin bir parçası oldukları, insanların hayvandan üst varlıklar olmadığı,
bilakis, eşit varlıklar olduğu, hayvanların da insanlar kadar yaşama hakkı
olduğu, hayvanların sevilmesi, korunması ve yaşam haklarına saygı duyulması
gerektiği, hayvanların yaşam hakkının sağlanması ve korunmasının önemi
anlatılarak bu yeni modern anlayışın halkın bilincinde yerleştirilmesi
sağlanarak, geleneksel anlayışın yerini bu modern anlayışın alması temin
edilerek, hayvan korumada büyük aşama kaydedileceği açıkça ortadadır.
HAYVAN KORUMA KANUNU VE
HAYVAN HAKLARI MEVZUATI
Hayvan korumda hukukun
çok önemli bir yer kapsadığı bilinen bir gerçektir. Hayvanlara karşı eziyetin,
işkencenin, sahipli hayvanların bakımsız bırakılmasının, sahipsiz hayvanların
katledilmesinin ve genel olarak hayvanlara karşı her türlü insan dışı
davranışın hukuki yaptırıma bağlanması amacıyla daha önceki uygulamada son
derece yetersiz kalan Çevre Kanununun yerine, büyük bir hukuki boşluk
doldurularak 24 Haziran 2004 tarihinde kabul edilen, Resmi Gazete ile Neşir ve
İlanı: 01 Temmuz 2004 tarihli 5199 sayılı HAYVAN KORUMA KANUNU çıkarıldı.
Bu kanunun amacı, Genel
Hükümler kısmında da yer aldığı üzere hayvanların rahat yaşamlarını ve
hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı,
ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü
mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.
Kanun aynı zamanda
amacının doğrultusunda düzenlemelerin yapılmasını, önlemlerin alınmasını,
denetim, sınırlama ve yükümlülükleri, uygulanacak cezai yaptırımları belirler.
Yine kanunun 4.
maddesinde belirtilen ilkelere göz atarsak bunlardan ilkinin “Bütün hayvanlar
eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir” ilkesi
olduğunu görürüz. Bu ilkenin önemine binaen Türkiye’de bu ilkeye uygun
davranılması ve hayvanlara yaşam hakkının tanınması hususunun önemli bir yer
kapsadığını görürüz. Özellikle, son yıllarda görsel ve yazılı medya
aracılığıyla sahipli ve sahipsiz hayvanlara işkence edildiğini, öldürüldüğünü,
aç susuz bırakılarak bu yaşam hakkının esirgendiğine şahit olunmaktadır. Örnek
olarak, görsel medyada yer aldıktan sonra büyük tepkilere neden olan,
farkındalığın artmasına katkıda bulunan, hatta çevre ve hayvan konusunun Yeni
Anayasa Taslağında 131. maddede düzenlenerek Türk Hukuk Tarihinde ilk kez bir
Anayasa’da yer almasına sebebiyet veren bir olayı gösterebiliriz.
Örnek 1: 24.08.2007
tarihinde Yedisu ilçesinden geçen Peri suyu Sorik mevkiinde serinlemek için
nehre giren yavru ayı çevrede piknik yapan işçi oldukları belirlenen üç kişi
tarafından ucu sivri sopa ve taşlarla dövülerek öldürüldü. Şahıslar daha sonra
arı kovanlarına ve küçükbaş hayvanlarına saldırdıkları için daha önce de 9
ayıya saldırarak öldürdüklerini itiraf ettiler.
Bu hayvanların avlanması
ve vurulması nesli tükenmekte olan memeliler grubuna ait olmaları hasebiyle
yasaktır. Bu yönüyle de bu ayının işkence edilerek öldürülmesi hayvan hakları
mevzuatına bu açıdan da aykırılık oluşturmaktadır. Hayvan Koruma Kanunun 4.
maddesinde yer alan “Nesli yok olma tehlikesi altında bulunan tür ve bunların
yaşama ortamlarının korunması esastır” ilkesine de aykırılık teşkil etmektedir.
Olayla ilgili Orman eski
Bakanı Osman Pepe ayının öldürülmesini büyük üzüntüyle izlediğini ve arı
kovanlarına ve küçükbaş hayvanlarına zarar verdikleri için ayıların
öldürülmesinin doğru olmadığını, zarara uğrayan vatandaşların bakanlığa
başvuruda bulunması halinde bu zararlarının uygulama gereği tazmin edileceğini
ifade etti. Bu olaydan da görüleceği üzere hayvan koruma hususunda halkın
bilinç düzeyinin son derece aşağıdadır. Bu durum da yukarıda belirilen halkın
bilinç düzeyinin artırılması çabalarının hukuki düzenlemelerin uygulanabilmesi
açısından önemli olduğunu göstermektedir.
H.K.K. 4. maddede yer
alan diğer iki ilke “Evcil hayvanlar, türüne özgü hayat şartları içinde yaşama
özgürlüğüne sahiptir. Sahipsiz hayvanların da, sahipli hayvanlar gibi yaşamları
desteklenmelidir” ve “Hayvanların korunması, gözetilmesi, bakımı ve kötü
muameleden uzak tutulması için gerekli önlemler alınmalıdır” ilkesinin
uygulanmasında da çok büyük güçlükler yaşanmaktadır.
Bu noktada bu iki ilkeye
ve H.K.K. Koruma Tedbirleri bölümünde yer alan madde 5 fıkra 3.deki
düzenlemelere aykırılıklarda söz etmek gerekmektedir.
İlk olarak, hayvan satan
ticari kurumların, özellikle, Petshopların bu maddeye aykırı olarak, satmak
amacıyla mağazalarında bulundurdukları hayvanların bakımını gerektiği gibi
sağlamamakta, bu hayvanları oldukça kötü koşullarda bulundurmaktadırlar. Bu da
kanunla belirlendiği şekilde eğitim programlarına katılarak sertifika alma
yükümlülüklerini yerine getirmediklerinin göstergesidir.
Bu mağazalarda hayvanlar
kanunla belirtildiği gibi doğalarının gerektirdiği koşullarda değil, çok küçük
kafeslerde ve üst üste yığılmış şekilde bulundurulmaktadırlar. Özellikle,
sadece maddi kazanç ve menfaatlerini göz önünde bulundurmakta ve son derece
hassas yapıdaki, dikkatli bakım gerektiren hayvanları mesela tavşanları,
bunların bakımını sağlayamayacak küçük yaştaki, bu sorumluluğu üstlenemeyecek
bilinç düzeyindeki kişilere satmaktadırlar. Bilindiği gibi bu hayvanlar
maalesef, alındıktan kısa süre sonra ölmektedirler. Yine, H.K.K. madde 5te
belirtildiği gibi bir hayvanı sahiplenmeden önce bakımının gerektirdiği yaygın
eğitim programına katılarak bir hayvanı sahiplenilmesinden bu koşullarda söz
bile edilememektedir. Hayvan Koruma Kanunu gereği, devletten bu hizmetleri
karşılığında maddi destek alan gönüllü şahıs ve kuruluşların, Hayvan Koruma
derneklerinin, resmi kurumların, belediyelerin, il idarelerinin bakılmakta olan
sahipli hayvanların işkence gördükleri, aç susuz ve bakımsız bırakıldıkları, yaşam
haklarının sınırlandırıldıkları ve bu gibi hayvan koruma kanununa aykırılık
oluşturacak durumlarda söz konusu hayvan sahibine yaptırım uygulanmakla
birlikte hayvanın da sahibinin elinden kurtarılarak bu durumlar için öngörülen
hukuki sürecin işletilmesi ve hayvanın barınağa verilmesinin temin edilmesi
gerekmektedir. Günümüz koşullarında bu düzenlemenin de teoride kaldığının ve
uygulamaya geçilmediğini, hayvan sahiplerinin takip edilmediğini ve bu şekilde
sahipli hayvanların yaşam haklarının tehlikeye atıldığı açıkça ortadadır.
Halbuki, özellikle, bilinç düzeyi ve farkındalığı yüksek bir toplum
oluşturulmak, toplumun hayvan hakları konusunda eğitim verilmek suretiyle
bilgilendirilmesinin sağlanması yoluyla, bu durumların ihbar edilmesi
sağlanabilir, bu şekilde söz konusu bu hayvanlar kurtarılarak kanun gereği
yaptırımlar uygulanabilir, kanunun öngördüğü düzenlemeler hayata geçirilebilir.
İkinci olarak, internetin çok geniş bir kesimde yaygın olarak kullanılması
hasebiyle bu yolla da yukarıda sözü edilen durumdaki hayvanlar tespit
edilebilir, takip edilerek, kurtarılabilir. Örneğin, bu durumdan sorumlu olan
şahıs ve kurumlardan yetkili ve ilgililerin hayvan sitelerine üye olunmak
suretiyle buradaki forumlarda gerçekleştirilen konuşmalar takip edilebilir, gerektiği
zaman irtibata geçilerek hayvanlarına işkence eden, şiddet uygulayan, bakımını
sağlamayan, aç susuz bırakarak hayvan koruma kanunu ile düzenlenmiş hayvan
haklarını ihlal eden şahıslar belirlenerek, bu kişilerin forum yöneticisinden
ilgili makamlar adına İP adresleri alınarak hukuk yoluna gidilebilir ve
hayvanları ellerinden alınmak suretiyle yaşamları kurtarılabilir. Bu hususun
önemi çok açıktır. Zira, aşağıda belirteceğim örnekte de görüleceği üzere, bu
şekilde bir takip son derece verimli sonuçlar ortaya çıkaracaktır.
Örnek 2: Bir hayvan
sitesinde yine yukarıda sakıncalarından söz ettiğim petshopların sezgin
olmayan, küçük çocuklara sorumluluklarını üstlenemeyeceği hayvanları satması ve
bunun H.K.K. madde 5, fıkra 1 deki düzenelemye açıkça aykırı olduğu, bu yaştaki
çocukların hayvan edinmeden önce bu hayvanın bakımı ile ilgili eğitim
programına katılarak sertifika alamayacağı kolayca anlaşılır bir durumdur. Bu
hayvan sitelerinde yaptığım araştırma sonucunda özellikle, hassas, bakıma
muhtaç, narin hayvanlar olan tavşanların satın alındıktan kısa bir süre sonra
öldükleri, hastalanan hayvanların tedavi için gerekli kuruluşlara
götürülmeyerek ölüme terk edildikleri, çoğunlukla aç ve susuz bırakıldıkları
için yaşamlarını yitirdikleri, hasta hayvanlarını veterinere götürmeyerek,
internet sitelerinde kulaktan dolma bilgilerle kendi başlarına tedavi etmeye
çalıştıkları, işkence uyguladıkları, bakımı hakkında kanunda belirtildiği gibi
eğitim almadan bilgisizliklerine rağmen hayvan edindikleri için yanlış beslenme
koşulları yüzünden kaybedildikleri, üzerine basılarak, kapı arasında
sıkıştırılarak, v.b. şekillerde ihmal ve kasten öldürdüklerine yönelik önemli
verilere ulaştım. İnternette bir hayvan sitesinde muhtemelen ilkokul veya
ortaokul düzeyinde bir çocuğun edindiği yavru tavşanı sırf yatağına çıktığı ve
çiş yaptığı için duvara fırlattığı, bir diğer gün ise, yavru tavşanı incelemek
için eline aldığını tavşanın yere düşerek bacaklarını kaybettiği, büyük acılar
çektiği ve çığlık atmakta olduğuna yönelik yazılarını okudum. Bu tür hayvan
haklarına aykırı durumların ortaya çıkmasını önlemeye yönelik önlemler almak,
ortaya çıkmış olan durumların H.K.K. da öngörülen hukuki çözümler aracılığıyla
giderilmesini sağlamak hem yargı, hem de yürütme organlarının görevleri arasındadır.
Yine kanun kapsamında Petshopların denetiminin sıklaştırılması, küçük yaşta
çocuklara hayvan satışının sınırlandırılması, H.K.K. 5. madde, 1, 2, 3, 4
fıkralardaki hükümlerin uygulanmasının tam ve gereği gibi gerçekleştirilmesi
gerekmektedir.
SAHİPSİZ HAYVANLARIN
KORUNMASI
H.K.K. 6. madde bu konuyu
düzenlemiştir. H.K.K. 6. madde, 1. fıkra: Sahipsiz ya da güçten düşmüş
hayvanların, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununda öngörülen hükümler
dışında öldürülmeleri yasaktır. Kanunla düzenlenen bu maddenin de günümüzde tam
olarak uygulandığını söyleyemeyiz. Özellikle, kanunla kendilerine hayvan koruma
yükümlülüğü verilmiş olan idari kurumların, bilhassa belediyelerin başıboş
sokak köpeklerini toplu olarak zehirleme ve diğer insanlık dışı yöntemlerle
öldürdükleri bilinen bir gerçektir. Bu durumlara karşı her ne kadar hayvan
severler bireysel ve/veya kurumsal olarak tepki gösterseler de, bu vahşetin önü
maalesef, tam olarak alınabilmiş değildir. Bu durumda da yine yukarıda sözü
edilen eğitim, farkındalık ve bilinç eksikliğinin söz konusu olduğunu, bu gibi
üzücü, hayvan koruma kanunu ve yaşam hakkına saygı ile bağdaşmayan sonuçların
ortaya çıktığı görülmektedir. Bu olumsuz sonuçların yanı sıra olumlu,
sevindirici gelişmelerin de yaşandığı takip edilmektedir. Örneğin, son
dönemlerde birçok belediyenin kanunla kendilerine verilmiş asli görevleri olan
hayvanların korunması, özellikle sahipsiz hayvanların korunması “Aşılat Yaşat”
projesiyle hayata geçirilmektedir. Şöyle ki, son dönemlerde başıboş sahipsiz
köpekler belediyelerin ilgili birimleri ve yine kanunla öngörülen H.K.K. 17.
maddenin gereği olarak, Hayvan Koruma Gönüllüleri aracılığıyla kliniklerde
kısırlaştırılmakta, aşılatılarak, kulaklarına bu işlemlerin yapıldığını
gösterir küpe takılmak suretiyle toplandıkları bölgelere geri
götürülmektedirler. Bu şekilde, bu işlemlerin yapıldığı köpeğin sağlıklı, çevre
ve insan için tehlike oluşturmadığı belirtilmektedir. Bu yolla da söz konusu bu
başıboş, sahipsiz sokak hayvanlarına karşı toplumda var olan antipati ve korku
giderilmekte, aynı zamanda özellikle köpeklerin yılda binin üstünde yavru
verdikleri göz önüne alınırsa, sahipsiz hayvanların artışının önü alınmaktadır.
Sahipsiz köpek ve diğer sokak hayvanlarının belediyeler ve yetkili kurumlar ile
anlaşmalı dernekler aracılığıyla her hangi bir veteriner kliniğine getirilmesi
durumunda söz konusu bu veteriner kliniklerinin görevlilerinin hasta hayvana
ücretsiz müdahale ve yukarıda sözü edilen kısırlaştırma ve aşılatma işlemlerini
ücretsiz olarak gerçekleştirmek gibi yükümlülükleri vardır.
H.K.K. 14. maddede
düzenlenen bir diğer konu da yasaklardır. Hayvanlarla ilgili yasaklardan ilki
madde 14, fıkra 1, a. bendinde yer almaktadır: Hayvanlara kasıtlı
olarak kötü davranmak, acımasız ve zalimce işlem yapmak, dövmek, aç ve susuz
bırakmak, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakmak, bakımlarını ihmal etmek,
fiziksel ve psikolojik acı çektirmek.
Uygulamada bu hükme
aykırı davranışlara verilen cezaların hem nitelik ve nicelik olarak son derece
yetersiz olmasına rağmen her halükarda uygulanabilmesi açısından önemlidir. Bu
madde hükmünün uygulandığı hukuka aykırılıklara örnek olarak Türkiye’de
maalesef çok yaygın olan kumar suçu ile ilintili bahisle hayvan dövüştürme
verilebilir. Çok sık olarak görülen hayvan dövüştürmelere bu madde ile
getirilen düzenlemelere aykırı olarak oldukça kötü koşullarda barındırılan ve
dövüştürülerek eziyet ve işkence edilen kümes hayvanları ve köpeklerin
dövüştürülmeleri örnek olarak verilebilir. Bu dövüştürmelerde para karşılığında
bahis oynatılarak hayvanlar bir birilerini öldürmek üzere yetiştirilmekte ve
dövüş alanında bu hayvanlar bir birilerinin üzerine kışkırtılarak
dövüştürülmektedirler. Bu dövüş sonucunda çoğu zaman her iki hayvan da hayatını
kaybetmektedir. Uygulamada bu madde hükmüne aykırı olarak hayvan dövüştürenler
gerekli cezaya tabi tutulmaktadırlar. Örneğin, Zonguldak 3. Sulh Ceza Mahkemesi
tarafından Zonguldak’ta hayvan dövüştürerek kumar oynatan kişiye 1 aylık hapis
cezası verilmiştir. H.K.K.da öngörülen hayvanlara karşı gerçekleştirilen hukuka
aykırı davranışların Kabahatler Kanunu kapsamında değerlendirilerek çoğunlukla
idari para cezası ve de cüzi miktarlarda, kesinlikle caydırıcı olmayan idari
para cezalarının müeyyide olarak öngörülmüş olması hasebiyle bu tür suçların
azalmasına ve tedricen ortadan kalkmasına her ne kadar etkisiz olsa da en
azından cezalandırılabilir olması bakımından olumludur.
Bu madde ile düzenlenen
konunun önemine rağmen yine çok fazla uygulanamayan maddelerden olduğu
görülmektedir. Şöyle ki, yukarıda da değinildiği üzere, hayvan sahiplerinin söz
konusu bu maddeye aykırı olarak, hayvanlarına kötü davrandığı, ihmal ettiği ve
bakımını sağlamadığı çoğu kez görsel ve yazılı basın aracılığıyla ortaya
çıkmaktadır. Ancak, Türkiye’de hayvan haklarına gerektiği kadar değer
verilmediği, bu alanın önemsiz olarak addedildiği bilinene bir gerçektir, çoğu
zaman, “Her şey düzeldi de, bir tek hayvan hakları mı kaldı” şeklinde hem halk,
hem de yetkili ve ilgili kurumlar tarafından ifade edilmekte ve böylece de bu
alanın hem halk, hem de ilgili ve yetkili kurumlar tarafından nasıl algılandığı
açıkça görülmektedir. Bu geleneksel ve yanlış algının değişmesi ile hayvan
hakları alanında da belirgin ilerlemeler ve gelişmeler olacaktır. Bu madde ile
ilgili olarak, dikkat edilmesi gereken, bu maddenin uygulanabilir olmama
nedenini açıklayan bir husus da şudur, bu madde ile yasaklanan söz konusu
davranışların nasıl takip edileceği, nasıl ortaya çıkarılacağı ve tam olarak
kimler tarafından bu görevin yerine yetirileceği açıkça belirtilmemiştir.
Teoride hayvan hakları derneklerinin ve halkın bu tür olayları ve davranışları
takip ederek, bu tür durumlarla karşılaştıklarında ortaya çıkarma, ilgili ve
yetkili idari kurum ve kuruluşlara ihbar etme gibi bir hak ve yükümlülükleri
varsa da, yine uygulamada bunun istenildiği düzeyde gerçekleşmediği, bu
teorinin uygulamada pek mümkün olmadığı görülmektedir.
H.K.K. madde 14, fıkra 1,
c bendi: Hayvan bakımı eğitimi almamış kişilerce ev ve süs hayvanı satmak.
Bu madde ile de yine
eğitimli ve hayvan konusunda bilgili şahısların hayvan satımı ile uğraşması
öngörülse de uygulamada buna çok da dikkat edilmediği açıktır. Nitekim,
yukarıda da ayrıntılı olarak, sözünü ettiğimiz üzere, kanunla bu maddeden de
anlaşılacağı üzere eğitimli ve bilgili kişiler tarafından hayvan satışının
gerçekleştirilmesi konusunun düzenlenmesine, hayvan satışının ehil kişilerce
gerçekleştirilmesinin vurgulanmasına ve hayvan satışının böylece koşula
bağlanmasına rağmen, hayvan satışında yetkili kişilerin ve kurumların, özellikle,
petshopların bu madde ile öngörülen bu nitelikleri taşımadığı ve
uygulamalarından da anlaşıldığı üzere bu koşulları ihlal ederek, bu maddeye
açıkça aykırı davrandıkları yukarıda tarafımdan belirtilen örneklerden de
anlaşılmaktadır.
H.K.K. madde 14, fıkra 1,
d bendi: Ev ve süs hayvanlarını on altı yaşından küçüklere satmak: Bu madde ile
yine, korunmaya muhtaç, hassas, bakıma ve ilgiye muhtaç, bakımı, barınması ve
beslenmesi büyük sorumluluk gerektiren hayvanların-evcil hayvanların bilinçli,
sezgin, sorumluluk üstlenebilecek şahıslara satılması gerektiği düzenlenmiştir.
Bu madde ile düzenlenen bu konunun tamamen teoride kaldığı, petshopların
yukarıda da açıklandığı üzere C. bendine aykırı olarak eğitimli ve bilgili
şahıslarca kurulmamasının bir sonucu olarak, bu petshoplarda çalışanların bu
niteliklerden yoksun olması sebebiyle, bu maddenin d bendi ile öngörülen
koşulların ihlal edilerek, bu bende de aykırılığın ortaya çıktığı tarafımdan
yapılan araştırmada tespit edilmiştir. Şöyle ki, bu araştırmamada, söz konusu
bu eğitimsiz ve bilgisiz petshoplar tarafından bu maddenin D. bendi ile
yasaklanmasına rağmen on altı yaşından küçüklere hayvan satışının yapıldığı, 8,
9, 10 yaşlarındaki küçük çocuklara bile hayvan satışının yapıldığı, bu
bilinçsiz, sezgin olmayan, küçük çocukların da bir hayvanın sorumluluğunu
üstlenmesi söz konusu bile olamayacağından, bakımsızlık, ihmal, aç ve susuz
bırakma suretiyle ölümüne sebebiyet verdikleri, bu küçük yaşlardaki çocukların
algı yoksunluğu nedeniyle şiddete zaman zaman eğilimli oldukları ve
hayvanlarına işkence, eziyet ettikleri, sakatladıkları, bilerek, isteyerek
öldürdükleri sonuçlarına ulaştım. Yukarıda da belirttiğim bir örnekte olduğu
gibi, bir çocuğun yavru tavşanını sırf yatağına çıkarak çiş yaptığı için duvara
fırlattığını, bir başka gün ise yavru tavşanı incelerken yere düşürerek
patilerini kırdığını, bir diğer örnekte yavru tavşanın kapı arasında
sıkıştırılarak ezilerek öldürüldüğünü, bir başka olayda, tavşanın üzerine
basılmak suretiyle ölümüne sebebiyet verildiğini, bir diğer olayda ise yavru
tavşanını bilinçsizlik, bilgisizlik ve bakıma dair bilgi yoksunluğu nedeniyle
yanlış besleyerek öldürüldüğünü okudum. Bu gibi veriler maalesef,
çoğaltılabilir.
H.K.K. HAYVAN KORUMA
YÖNETİMİ
H.K.K. 15. MADDE: İL
HAYVANLARI KORUMA KURULU:
Bu madde ile kanunda
belirlenmiş olan kurallara aykırılık halinde hayvanların korunması, hayvanların
korunmasının hangi yetkili kurumlar tarafından gerçekleştirileceği hususu
düzenlenmiştir.
H.K.K. madde 15: Her ilde
il ayvanları koruma kurulu, valinin başkanlığında, sadece hayvanların korunması
ve mevcut sorunları ile çözümlerine yönelik olmak üzere toplanır.
Bu maddenin devamında bu
toplantılara kimlerin katılacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
H.K.K. MAADE 16: İL
HAYVANLARI KORUMA KURULUNUN GÖREVLERİ
Bu madde ile hayvanları
koruma kurulunun hayvanların korunması, sorunları tespit etmesi ve çözümlerini
karara bağlamakla ilgili görevleri düzenlenmiştir. Bu maddenin a, b ve c
bentlerinde hayvanları koruma kurulunun Kanunla kendisine verilen görevleri
yerine getirmek, hayvanların korunmasına ilişkin sorunları belirleyerek, çözüm
tekliflerini içeren yıllık, beş yıllık, on yıllık plan ve projeler hazırlamak,
hazırlanan uygulama programlarının uygulanmasını sağlamak ve sonuçtan Bakanlığa
bilgi vermek gibi görevleri düzenlenmiştir.
D. bendinde ise,
hayvanların korunması ile ilgili olarak çeşitli kişi, kurum ve kuruluşların il
düzeyindeki faaliyetlerini izlemek, yönlendirmek ve bu konuda gerekli eşgüdümü
sağlamak görevi öngörülmüştür.
E. bendi: İlde kurulacak
olan hayvan bakımevleri ve hayvan hastanelerini desteklemek, geliştirmek ve
gerekli önlemleri almak görevi vardır.
Bu madde ile hayvan
koruma kuruluna verilen görev uygulanabilir olması açısından da dikkat
çekmektedir. Hayvan bakımevlerine ve hayvan hastanelerine artan ihtiyaca binaen
ortaya çıkan gereksinim son derece belirgindir. Özellikle, metropollerde bu
ihtiyaç daha da artmaktadır. Bu ihtiyacın bu madde uyarınca yapılandırılacak
hastane ve bakımevleri aracılığıyla büyük bir bölümü karşılanacaktır.
Oluşturulacak ve geliştirilecek olan bu hastanelerin özel kliniklere oranla
daha uygun ücretlerle, çoğu zaman ücretsiz olarak hizmet vermeleri yine bu
kanunun amacına uygun olacaktır. Hali hazırdaki uygulama resmi kliniklerde,
hayvan sağlığı merkezlerinde evcil hayvanlara yapılacak olan kuduz aşılarının
ücretsiz olarak gerçekleştirilmesi, bu işlem dolayısıyla kesinlikle ücret talep
edilmememsi yönündedir. Büyük şehirlerde hayvan sağlığı merkezlerinin, hayvan
hastanelerinin ve hayvan bakımevlerinin son dönemde Hayvan Koruma Kanununun
yasalaştığı 2004 yılından itibaren oldukça geniş bir alanda ve sıklıkla resmi
kurumlar tarafından yapılandırılması bu kanunun bu maddesinin diğer maddelere
göre daha fazla uygulandığını göstermektedir. Söz konusu bu hayvan sağlık
merkezlerinin sayısındaki artış kanunun her alanda ve daha fazla
uygulanabileceğine dair umut ortaya çıkarmaktadır ve bu yönüyle hayvan
sağlığında atılan adımlar sevindiricidir.
H.K.K. F BENDİ: Yerel
hayvan koruma gönüllülerinin müracaatlarını değerlendirmek.
Bu noktada hayvan koruma
gönüllülerinin önemi açıkça görülmektedir. Şöyle ki, gönüllülük esası üzere,
maddi beklenti içinde olmadan, tamamen insani duygularla ve sosyal sorumluluk
kapsamında hayvan korumada görev almak isteyen vatandaşların müracaatlarını
değerlendirerek uygun bulunanların usulüne göre, yine denetimden vazgeçmeden,
sürekli denetimle yükümlü olarak hayvan korumada görevlendirilmesi hayvanları
koruma kurulunun başlıca görevleri arasında sayılmıştır. H.K.K. 4. madde, 1.
fıkra, d bendine göre de hayvanları koruma kurulu bu görevle H.K.K. ilkeleri
gereği yükümlüdür.
H.K.K. 4. MADDE, 1.
FIKRA, D BENDİ:
Hiçbir maddi kazanç ve
menfaat amacı gütmeksizin, sadece insani ve vicdani sorumluluklarla, sahipsiz
ve güçten düşmüş hayvanlara bakan veya bakmak isteyen ve bu Kanunda öngörülen
koşulları taşıyan gerçek ve tüzel kişilerin teşviki ve bu kapsamda eşgüdüm
sağlanması esastır.
Bu ilke uyarınca ve de
yukarıda da belirtilen 16. madde, 1. fıkra, d. bendine uygun olarak sahipsiz hayvanların,
yani kanundaki tanımıyla, barınacak yeri olmayan veya sahibinin ya da
koruyucusunun ev ve arazisinin sınırları dışında bulunan ve herhangi bir sahip
veya koruyucunun kontrolü ya da doğrudan denetimi altında bulunmayan evcil
hayvanların her hangi bir maddi beklenti içinde olmaksızın sırf insani
duygularla sahipsiz hayvanlara ve güçten düşmüş hayvanlara sahip çıkılarak
bakılmasının sağlanması amacıyla kurula başvuruda bulunan gerçek veya tüzel
kişilerin müracaatlarını değerlendiren kurul bu iki madde uyarınca gerekli
koşulların taşınılıyor olması halinde her türlü desteği sağlamakla yükümlüdür.
Bu kapsamda değinilmesi
gereken bir husus da yine yukarıda belirtilen H.K.K. madde 4, fıkra 1, d bendi
ve H.K.K. madde 16, fıkra 1, f bendi uyarınca sahipsiz ve güçten
düşmüş hayvanların bakımını hayvanları koruma kurulu tarafından verilen
destekle sağlayan ilgili gerçek kişi veya tüzel kişiler bu sahipsiz hayvanların
H.K.K. madde 3 kapsamında tanımı yapılan kontrollü hayvan kategorisine
geçmesini temin edecektir. Şöyle ki, söz konusu bu durumda hayvanın bakımını
üstlenen şahıs, bu sahipsiz kategorisindeki hayvanları sorumluluklarını ve
bakımını üstlenerek daha iyi konumdaki bir kategoriye Kontrollü Hayvan
kategorisine geçirecektir.
H.K.K. 3. MADDE, 1 FIKRA,
J BENDİ:
Kontrollü Hayvan: Bir
kişi, kuruluş, kurum ya da tüzel kişilik tarafından sahiplenilen, bakımı,
aşıları, periyodik sağlık kontrolleri yapılan işaretlenmiş kayıt altındaki ev
ve süs hayvanlarıdır.
H.K.K. madde 3. fıkra 1.
bent j, H.K.K. madde 4. fıkra 1. bent d ve H.K.K. madde 16. fıkra 1.
f bendi bir arada değerlendirildiğinde, bu üç maddede yapılan düzenlemeler
gereği, öncelikle görevlerinin arasında hayvan koruma da bulunan resmi kurumlar
olarak, belediyelerin, büyük şehir belediyelerinin, tüzel kişiler olarak
çeşitli hayvan koruma derneklerinin ve gerçek kişiler olarak halktan hayvan
koruma gönüllülerinin kanunla düzenlenen görevleri yerine yetirme
yükümlülükleri vardır.
H.K.K. MADDE 17: Bu madde
söz konusu bu hayvan koruma gönüllülerinin görevlerini ve bu kanun hükümlerine
uyulup uyulmadığının denetim yetkisini düzenler. Buna göre, bu denetim yetkisi
Bakanlığa aittir. Bakanlık gerekli durumlarda bu yetkisini mahalli en üst mülki
amire yetki devri suretiyle devredebilir. Yine yerel yönetimlerin yetki alanı
kapsamında ev ve süs hayvanları ile sahipsiz hayvanların kayıt altına alınması
ile ilgili işlemleri yapma yükümlülüğü de vardır.
Bu madde hükmünün
uygulanmasına dair bir örnek olarak ekte de tam olarak bulunan Çevre
Bakanlığının yazısı verilebilir. Bu Bakanlık yazısına göre, ilgili şahsın
petshopların gerektiği gibi denetiminin yapılmadığı gerekçesiyle yapmış olduğu
şikayet dilekçesinin incelenerek gerekli işlemlerin hızlı bir şekilde yapılabilmesi
için yetki devrinin gerçekleştiği söz konusudur. H.K.K madde 17. fıkra 1
uyarınca, kanun hükümlerine uyulup uyulmadığının denetiminin yapılması yetkisi
Bakanlıktadır. Bakanlık gerekli gördüğü durumlarda bu denetim yetkisini mahalli
en büyük mülki amire yetki devrine uygun olarak usulüne uygun bir şekilde
devredebilir. Ayrıca, “Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği madde
4. de Bakanlığın yetki devri yapması ve denetim yapacak elemanın tanımı
hususlarını düzenlemektedir.
H.K.D.U.Y. madde 4: “5159
sayılı Kanunda belirtilen denetimleri yapmaya ve bu kanun çerçevesinde kabahat
teşkil eden fiilleri işleyenler hakkında işlem yapmaya, Bakanlık merkez ve
taşra teşkilatı ve/veya mahalli en büyük mülki amirince görevlendirilen
personel” şeklindedir.
Yukarıdaki örnekte yer
alan Bakanlık yazısında şikayetlerin daha çabuk sonuçlandırılması amacıyla
yukarıdaki maddelere uygun olarak yetkilendirilmiş bulunan İl Çevre ve Orman
Müdürlüklerine iletilmesi bildirilmektedir.
Bu husus ta uygulamada
H.K.K hükümlerine uygun davranılıp davranılmadığının denetiminin gecikmeksizin
yapılabilmesi hususunda gerçekleştirilen yetki devri bağlamında önemli bir
adımdır. Böylece kanun hükümlerine uyulup uyulmadığının denetimi söz konusu
yetki devrine dayanarak şikayetin yapıldığı yerdeki en büyük mülki amirlikçe
yapılacağından hayvan korumada da önemli iyileştirmeler olacaktır, sorunlar çok
kısa bir sürede tespit edilerek çok hızlı bir şekilde çözüme bağlanabilecektir
ve de bu şekilde kanun amacına ulaşmış olacaktır.
H.K.K. MADDE 18: YEREL
HAYVAN KORUMA GÖNÜLLÜLERİNİN SORUMLULUKLARINI DÜZENLER.
Bu maddeye göre,
özellikle kedi ve köpek gibi sahipsiz hayvanların kendi mekanlarında,
bulundukları bölgede yaşamaları sorumluluğunu üstlenen gönüllü kişilere YEREL
HAYVAN KORUMA GÖREVLİSİ adı verilir. Bu görevlilerden olumsuz faaliyetleri
tespit edilen kişilerin yetki belgeleri iptal edilir. Bu madde kapsamının
değerlendirilmesi durumunda, bu görevlilerin daha önce de sözü edilen sahipsiz
hayvanların kısırlaştırılması, aşılarının yapılması, aşıları yapılan bu
hayvanların kulaklarına bu işlemlerin yapıldığını ve bu nedenle çevre için
kuduz, v.b. hastalıkları taşıma riskinin bulunmadığını göstermek amacıyla küpe
takılmak suretiyle markalanarak kayıt altına alınması işlemlerinin yapılması ve
eğitilerek sahiplendirilmeye çalışılması faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi
için bakımevlerine gönderilmesini temin ederler. Buna yönelik faaliyetleri
hayvan koruma yetki belgesine uygun olarak yerine getirirler.
H.K.K. MADDE 19: Bu madde
hayvanların korunmasının desteklenmesi için mali destek verilmesini düzenler.
Buna göre, yukarıda açıklanan tüm faaliyetlerin gerçekleştirilebilmesi için
yerel yönetim ve ilgili tüm kurum ve kuruluşlara Bakanlık tarafından uygun
görülen miktarlarda mali destek sağlanır. Bu amaçla Bakanlık bütçesine gerekli
ödenek konur. Bu ödeneğin nasıl kullanılacağı ise Maliye Bakanlığının olumlu
görüşünün alınmasından sonra Bakanlıkça bir yönetmelik çıkarılarak bu
yönetmelikte açık olarak belirlenir.
H.K.K. madde 17, madde 18
ve madde 19 birlikte değerlendirildiğinde hayvan koruma gönüllülerine bu kanun
gereğince talepleri doğrultusunda başvurularının incelenerek, gerçekten bu
göreve uygun olup olmadıklarına yönelik yapılacak tespitlerden sonra yerel
yönetimlerce maddi olarak desteklenmeleri suretiyle hayvan korumada
yararlanılması hususu son derece önemlidir. Şöyle ki, yukarıdaki örneklerden de
görüldüğü üzere H.K.K.una uygun davranılıp davranılmadığının denetimi Bakanlık
ve onun yetki devri ile yetkilendirdiği mahalli en büyük mülki amirin yetki
alanındadır. Bu durumda denetimlerin sıkı ve gerektiği gibi yapılabilmesi
açısından da hayvan koruma gönüllülerinin önemi açıkça görülmektedir. Hayvan
koruma görevlileri hayvan korumada görev alanları ve tanımları içinde bulunan
diğer görevlerinin yanı sıra sahipli ve sahipsiz hayvanlara bu kanun
hükümlerine göre yasaklanan davranışlarda bulunanların tespiti ve ihbar
edilmesi, şikayetlerin yapılması ve özetle kanun hükümlerine uyulup uyulmadığı
hususlarında yetkili makamların denetim mekanizmalarını hayata geçirebilmeleri
için gerekli olan bilgilendirmelerin yapılması gibi son derece mühim görevleri
de vardır. Hayvan koruma gönüllülerinden gerektiği gibi yararlanılması, dernek
ve şahıslara bu konuda gerekli desteklerin verilerek H.K.K. un yaptırımının
büyük ölçüde sağlanması mümkündür.
H.K.K. CEZAİ HÜKÜMLERİ
H.K.K.a aykırı davranarak
bu kanundaki kuralları ihlal etmenin hukuki yaptırımı kanuna aykırı davranarak
ihlal eden şahsa idari para cezasının uygulanması şeklindedir. Kanunun
hükümlerine aykırılığın cezai yaptırımları yine aynı kanunun 28. maddesinde
“Cezalar” başlığı altında düzenlenmiştir. Buna göre, kanunun hayvanların
sahiplenilmesi ve bakımı ile ilgili yasaklara ve yükümlülüklerle ilgili olarak
düzenlenen 5. maddesinin 1. 2. 3. ve 6. fıkralarına aykırılığın cezası bir
hayvan için elli milyon (elli YTL) liradır. Yukarıda da örneklemesi yapılarak
bahsedildiği üzere bu durumda örneğin, madde 5. fıkra 1. e aykırı olarak hayvan
bakımı için gerekli eğitimi almadan hayvanı sahiplenen ve bakan şahıs, 3.
fıkradaki düzenlemeye aykırı olarak, gerekli eğitimi almadan, eğitim
programlarına katılarak sertifika almadan ev ve süs hayvanı satan şahıslar,
sadece elli milyon lira (elli YTL) idari para cezası ödeyeceklerdir.
H.K.K. MADDE 5. FIKRA 5:
Ticari amaç güdülmeden bilhassa ev ve bahçesi içerisinde bakılan ev ve süs
hayvanları sahiplerinin borcundan dolayı haczedilemezler.
5159 sayılı H.K.K.un ilk
tasarısında bu madde yer almamaktaydı. Bu kanun hayvanların sahiplerinin
borcundan dolayı haczedilmesi hususunda her hangi bir düzenleme
getirmemekteydi. Ancak, özellikle, haczedilen köpeklerin sahiplerinden
ayrıldıktan sonra çok ciddi psikolojik sorunlar yaşadığı ve yemek yemeyi ret
ederek öldükleri görülüyordu. Bu nedenle böyle bir teklif getirildi ve 5.
maddenin 5. fıkrası bu şekilde hayvanların sahiplerinin borçlarından dolayı
haczedilemeyeceği hususu kanunla düzenlendi. Bu maddenin uygulamasında önemli
unsur “Ticari amaç”tır. Bu durumda bu madde ile düzenlemesi gerçekleştirilen
hayvanların sahiplerinin borçlarından dolayı haczedilemeyeceği kuralı “Ticari
amaç” unsuru ile uygulamada büyük bir kolaylık ve açık bir çözüm getirmektedir.
Şöyle ki, yalnızca ticari bir amaç güdülmeksizin bakılan ev ve süs hayvanları
sahiplerinin borçları dolayısıyla haczedilemezler. Bu noktada dikkat edilmesi
gereken husus, yine sahipli olan, ama ticari bir amaç güdülerek bakılan ev ve
süs hayvanları haczedilebilirler. Örneğin, köpek çiftliklerindeki köpekler,
petshoplardaki çeşitli ev ve süs hayvanları v.b. sahiplerinin borcu dolayısıyla
haczedilebilirler. Çünkü, bu tür hayvanlar ticari amaçla üretilmekte ve
yetiştirilmektedirler. Sahipleri ile her hangi bir yakınlaşmanın, duygusal
bağın mevcudiyetinden pek söz edilemez. Bu maddenin getirilmesindeki asıl amaç
sahiplerine duygusal bağla bağlanmış olan ev ve süs hayvanlarının psikolojik
durumunun, yaşam hakkının korunmasıdır.
H.K.K. MADDE 5. FIKRA
5.İN UYGULAMA ALANI VE UYGULAMADA KARŞILŞILAN GÜÇLÜKLER, ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR
VE ÇÖZÜM YOLLARI:
Bu özel hükmün uygulamasında
birçok sorunla karşılaşılmakta, birçok güçlük ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki,
uygulamada haczi mümkün olmayan şeyler haczedilebilmektedir. Kural olarak,
borçlunun malvarlığını oluşturan mal, alacak ve hakları alacaklıları tarafından
haczedilebilir. Ancak, insani düşüncelerle İ.İ.K. madde 82. ve 83 de borçlunun
bazı mal ve haklarının haczedilemeyeceği öngörülmüştür. Buna göre, örneğin,
borçlunun kendisi için gerekli elbiseleri, borçlunun mesleği için lüzumlu
elbise ve eşyası, vazgeçilmesi mümkün olmayan mutfak takımı gibi malları
haczedilemez. Ama uygulamada kanunla insani düşüncelerle yasak getirilen bu tür
malların haczedildiği görülmektedir. Bu tür durumlarda yukarıdaki maddelerde
açık olarak belirtilen haczedilemeyen malları haczedilen şahıs ilgili icra
dairesine yedi gün içinde başvuruda bulunarak şikayet dilekçesi verebilir.
H.K.K. madde 5. fıkra 5. ile özel hüküm getirilmiş ve İ.İ.K.n ilgili
maddelerinde belirtilen haczedilemeyecek şeyler arasında sayılmayan ev ve süs
hayvanlarının da sahibinin borcundan dolayı haczedilemeyeceğine dair özel hüküm
getirmiştir. Buna göre, uygulamada, H.K.K. madde 5. fıkra 5.e aykırı olarak ev
ve süs hayvanı haczedilen şahıs yedi gün içinde ilgili icra dairesine başvuruda
bulunarak şikayet dilekçesi vererek hayvanının üzerindeki haczin kaldırılmasını
talep edecektir. Bu noktada önemli unsur, haczin kaldırılması için yedi günlük
sürenin geçirilmemesi gerektiğidir. Aksi takdirde, bu şikayet süresinin
kaçırılması durumunda ev ve süs hayvanlarının haczedilemeyeceği kuralından söz
konusu bu hayvan sahibinin feragat ettiği kabul edilecek ve haczedilemeyen
hayvanın üzerindeki haciz yasal hale gelecektir. Bu durumun önlenebilmesi için
hayvan sahiplerinin bu hususta bilinçli ve bilgili olması, haklarını
arayabilmeleri gerekmektedir. Bu da nacak, görsel ve yazılı basının bu tür
konulara yer vermesi ve halkın bilinçlenmesinin sağlanması ile mümkün
olacaktır.
Örneğin: 27 Temmuz 2007
tarihli görsel ve yazılı basında geniş yer bulan habere göre, Ankara’da çek
borcunu ödeyemeyen şahsın bu borcu nedeniyle çok sevdiği köpeği de haczedildi.
Bilindiği üzere, 5159 sayılı kanundan önce, İ.İ.K. madde 82. fıkra 4. bent
c.uyarınca,: “Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu
olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım
aletleri haczedilemez” düzenlemesine göre, söz konusu bu maddede sayılan
hayvanların dışında kalan her türlü hayvan sahibinin borcu dolayısıyla
haczedilebiliyordu. Nitekim, bu olayda da, sahibinin çok sevdiği köpeği maddi
değeri olduğu gerekçesiyle ve yukarıda belirtilen madde 82/4. c. ye dayanarak
haczedildi. Haczi gerçekleştiren icra memurunun da daha önce inek haczettiğini,
ama, ilk kez köpek haczettiğini ifade ederek olayla ilgili şaşkınlığını dile
getirdiği de öğrenildi. Söz konusu bu olay 5159 sayılı H.K.K. n çıkarılmasından
sonra meydana geldiği için hayvanı haczedilen bu şahsın yedi günlük süre içinde
köpeğinin üzerindeki haczin kaldırılması istemiyle şikayet dilekçesi vermesi
durumunda bu haciz kaldırılabilirdi. Ama daha önce de belirtildiği üzere halkın
H.K.K. konusundaki bilgisizliği nedeniyle bu şahıs da bu yola başvurarak
hakkını arayamamıştır. Şikayet yolunun açık olmasına ve hayvanı kanunla
düzenlenen bu hükme aykırı olarak haczedilen şahsın şikayet yoluyla haczi kaldırmasının
mümkün olmasına rağmen, yine de en doğru olan ve yapılması gereken, hayvan
koruma ile ilgili ve yükümlü olan, H.K.K. nu uygulamakla, bu kanuna uygun
davranmakla sorumlu olan tüm kamu yetkililerinin, idari kurum ve
kuruluşlarının, aynı şekilde, yargı mercilerinin kanuna uygun olarak
davranmaları ve “Sahibinin borcundan dolayı ev ve süs hayvanlarının
haczedilemeyeceğini” bilerek bu kurala uygun davranmaları ve söz konusu bu
hayvanları haczetmemeleridir.
Yukarıdaki örnek olayla
ilgili olarak görüşü alınmak üzere başvurulan hukukçu Hikmet Sami Türk’ün
açıklaması H.K.K. un ilgili olayla bağlantılı getirmiş olduğu özel hüküm H.K.K.
madde 5. fıkra 5. e açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Şöyle ki, söz konusu bu
madde oldukça açık biçimde, tereddüde ve yoruma mahal bırakmayacak kadar
netlikte bir düzenleme getirmektedir. Buna göre, ev ve süs hayvanları
sahiplerinin borcu dolayısıyla haczedilemeyeceklerdir. Haczedilseler bile
borçlu şahsın 7 gün içindeki şikayet dilekçesiyle başvurması halinde İ.İ.K. 82
kapsamında değerlendirilerek söz konusu haczedilen hayvanın üzerindeki haciz
kaldırılacaktır. Böyle bir başvurunun bulunmaması halinde haczedilen hayvanın
üzerindeki haciz kesinleşecek ve borçlu şahsın haczedilemezlere yönelik
hakkından feragat ettiği kabul edilecektir. Hikmet Sami Türk söz konusu olaya
yönelik hukuki görüşü alınırken maalesef, H.K.K.madde 5. fıkra 5. de açıkça
düzenlenmiş olan bu hükmü görmezden gelen bir açıklama yapmıştır. Hikmet Sami
Türk’e göre, söz konusu somut olayda borçlu şahsın borcu dolayısıyla köpeğinin
haczedilmesi tamamen yasal ve kanuna uygundur. H.S.Türk’e göre, H.K.K.da
hayvanların ticari mal olarak alınıp satılacağı hususu düzenlenmiştir.
Hayvanlar ticari mal olarak alınıp satıldığına göre, her ticari mal gibi
haczedilebilir. Bu olayda da sahibinin borcu dolayısıyla gerçekleştirilen haciz
yerindedir, yasaldır. Bu noktada H.S.Türk’ün hukuki yanılgı içinde olduğu
açıkça görülmektedir. Çünkü, kendisinin de atıfta bulunduğu H.K.K. madde 5.
fıkra 5. de hayvanların sahiplerinin borcu dolayısıyla haczedilemeyeceği hususu
her hangi bir sözel ve amaçsal yoruma mahal bırakmayacak kadar açıklıkta, net
olarak düzenlenmiştir. Her ne kadar H.K.K. 10. maddede hayvanların ticareti ile
ilgili bir düzenleme getirilmişse de, bu düzenleme söz konusu madde ile
çelişmemektedir. Yani, H.S.Türk’ün tezi hayvanlar H.K.K.ile de ticari mal
olarak düzenlendiklerine göre alınıp satılabilen her ticari mal gibi
haczedilebilirler şeklindedir ki, bu tamamen H.K.K.madde 5. fıkra 5.e aykırılık
oluşturmaktadır. Tam tersine, söz konusu bu maddede sahiplerinin borcu
dolayısıyla ev ve süs hayvanları haczedilemezler hükmünün çok önemli
belirleyici bir unsuru vardır, bu da eğer söz konusu bu hayvan ticari amaçlı
olarak beslenmiyorsa şeklindedir. Buna göre, ticari amaç güdülerek barındırılan
hayvanlar örneğin, çiftliklerde üretilen hayvanlar, haczedilebilecektir. Ticari
amaç güdülmeksizin bakılan ev ve süs hayvanları ise hiç bir şekilde
haczedilemeyeceklerdir. Bu özel hüküm yine hayvan koruma amacına tam olarak
uygun bir şekilde ve çok büyük bir ihtiyacı karşılayacak şekilde getirilmiş
olup, hayvan korumda atılmış önemli adımlardan biridir. H.K.K.un tam olarak
uygulanabildiği kesin çözüm getiren hükümlerinden biridir.
H.K.K. MADDE 28. BENT C.
Bu düzenlemeye göre, H.K.K. madde 6. fıkra 1.e aykırı davranarak sahipsiz
hayvanları, yani sokaktaki başıboş hayvanları, uygulamada bunların büyük
bölümünü köpek ve kediler oluşturmaktadır, öldüren şahıslara hayvan başına 500
milyon lira ( beş yüz YTL) idari para cezası verilmektedir. Buradan da
anlaşılacağı üzere, özellikle belediyelerin sıklıkla bu tür sokak hayvanlarını,
kanunun getirdiği tanımla sahipsiz hayvanları toplu olarak itlaf etmesi, yine
bu kanunun bu maddesi uyarınca hukuka aykırılık oluşturmaktadır ve idari para
cezası uygulamasını gerektirmektedir. Hayvanlara yönelik suçların suç olarak
değil kabahat olarak değerlendirilmesi nedeniyle bu madde ile kanuna aykırı
olarak hayvanların çeşitli işkence, öldürme, ihmal ve kasıtla bakımsız,
beslenmeden yoksuz bırakılarak, tecavüz edilerek v.b. şekillerde öldürülmesi ve
eziyet edilmesi sadece idari para cezası ile yaptırım uygulanmaktadır.
Özellikle, çok hassas
yapıdaki evcil hayvanlardan olan tavşanların sokakta her türlü düzenlemeye
aykırı şekilde niyet tavşancılığı denilen yasal olmayan meslek türünü icra
ederken eziyete, işkenceye, bakımsızlığa uğradıkları da bir diğer gerçektir.
Tavşanlar yapıları gereği, gürültülü ortamlarda bulunmaması gereken, bu tür
ortamlarda bulunmaları halinde strese ve depresyona girebilen, bu nedenle hastalanan
hayvanlardır. Ayrıca, tavşanlar güneş ışığından son derece rahatsız olan,
gündüz uyuyup gece aktif olan hayvanlardır. Tavşanların bir diğer özelliği de
hareketli olmalarıdır, bu yüzden sabit durdurmaksızın sık-sık hareket
edebilecekleri alanı temin edilmesi gerektiğidir. Oysaki sokakta niyetçi olarak
çalıştırılan tavşanlar bu koşulların tam zıttı olarak, oldukça gürültülü ve
aydınlık ortamlarda, uyumaları gereken saatlerde doğalarına aykırı olarak
sokaklarda bulundurulmaktadırlar. Aç ve susuz bir şekilde, oldukça kirli bir
ortamda bakımsızca çalıştırılmaktadırlar. Bu haliyle de tavşanları doğalarına
aykırı olarak, aç susuz bırakarak çalıştıran bu şahıslar H.K.K. madde 15,
a ve ı bentlerine aykırı davranmak suretiyle kanun hükümlerini ihlal
etmektedirler.
TIP ALANINDA VE KOZMETİK
SEKTÖRÜNDE HAYVANLAR ÜZERİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN DENEYLER
Tavşanların ve diğer
hayvanların son derece kötü koşullarda barındırıldığı ve eziyet edildiği diğer
alanlar da tıp ve kozmetik sektörüdür.
KOZMETİK SEKTÖRÜNDE HAYVAN
DENEYLERİ
Kozmetik sektöründe
piyasaya yeni ürün sürmek, ürün geliştirmek adına her yıl yüz binlerce hayvan
katledilmektedir. Kozmetik ürünlerin içeriğindeki maddeler genel olarak
tavşanlar ve hamster, kobay faresi gibi kemirgenler üzerinde denenmektedir. Bu
maddeler zehirlilik, deri ve göz tahrişleri, alerji ve kansere sebep olma
açısından çeşitli deneyler yapılarak bu hayvanlar üzerinde test ediliyor. Bu
tür deneylerin hayvanlara büyük acılar vermesine, sağlıklarını kısmen veya tam
olarak kaybetmelerine ve çoğunlukla ölmelerine sebep olmasına rağmen kamuoyunun
gözünden uzak yerlerde yapılması ve genel olarak insanların bu konuda
bilinçsiz, duyarsız olması gibi nedenlerle hayvan severlerin yoğun tepkisine
rağmen kesintisiz olarak her üç saniyede bir deney hayvanının ölümüne neden
olması pahasına devam etmiştir.
HAYVANLAR ÜZERİNDE
GERÇEKLEŞTİRİLEN DENEYLERDE YAPILAN TESTLER
DRAİZE TESTİ
Bu testte tavşanın
veya kemirgenlerin gözlerine test yapılacak madde (şampuan, ruj, çamaşır suyu,
deterjan v.b.) sıkılmak veya damlatılmak suretiyle uygulanıyor. Deney yapılan
hayvanın gözünü kaşımaması için kafası bir kutuya sıkıştırılıyor. Bu testler
çoğu zaman bir kaç kez daha gerçekleştiriliyor. Bazen testi yapanlar araştırma
sonucunu etkilememesi koşuluyla anestezi uygulayabiliyorlar. Bu deney sürecinde
deney yapılan hayvanın çektiği acının hafifletilmesi için ise kesinlikle her
hangi bir ağrıkesici verilmiyor. Bu maddelerin ciddi hasarlara yol açması
nedeniyle tavşanlar görme yeteneklerini kaybediyor. Kozmetik sektörünün var
olan ürünleri geliştirmek ve piyasaya yeni ürünler sürmek amacıyla her yıl yüz
binlerce hayvan görme yeteneğinden yoksun bırakılmakta ve tarifi imkansız
acılara maruz kalmaktadırlar.
AKUT ORAL TOKSİSİTE - LD
50 (LETHAL DOS – AĞIR DOZ) TESTİ
Ağız yoluyla Akut LD 50
deyiminden deney hayvanlarına ağız yolu ile bir defada verildiği zaman deney
hayvanlarının %50 ini öldüren doz anlaşılır.
Besinlere katılacak katkı
maddelerinin toksik değerlerinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilen bu
deneylerde deney hayvanlarına öldürücü dozda (LD 50: Lethal Doz: Deney
hayvanlarının %50inin ölümüne neden olan doz) katkı maddesi verilir. Doz kısmen
azaltılarak cevap sonuç ilişkisi araştırılır. Her dozda deneyde kullanılan
hayvanların hücre, doku ve organları incelenerek, karsinojenik, mutajenik,
teratojenik ve allerjik etkileri araştırılır. Deney hayvanlarında kusma,
kasılma, felç ve iç kanama gibi tipik zehirlenme belirtileri görülür. Öldürücü
dozda verilen bu maddeler hayvanların yarısının ölüm sonucunu doğurur ve
hayvanlar ölünceye kadar şiddetli şekilde hastalanarak acı çekerler ve yine
şiddetli acılar içinde kıvranarak ölürler. Söz konusu bu deneyin tek amacı ne
kadar doz miktarının hayvanların ölümü sonucunu doğuracağını öğrenmek olduğu
için zehirlenen hayvanların acı çekmesini en azından azaltmak için ağrıkesici
vermek veya acısına son vererek acısız bir şekilde öldürmek gibi eylemlere
deney sonucunu etkileyeceği düşünülerek başvurulmamaktadır.
ABD Kongresi Teknoloji
Değerlendirme Dairesinin (OTA) yaptığı açıklamaya göre, sadece ABD-de her yıl
“BİR KAÇ MİLYON” hayvan bu deneyler sonucunda büyük acılar içinde
ölmektedirler. Bu LD 50 testinin dışında da hayvanların acı çekerek ölmesine
sebep olan akut oral toksisite testleri uygulanmaktadır.
AKUT DERMAL TOKSİSİTE
TESTLERİ
Deri yoluyla Akut LD 50
deyimi ile tabir edilen ise, deney hayvanlarına deri yolu ile bir defada
verildiği zaman %50 sini öldüren dozdur.
Bu testte deney
hayvanlarının, genel olarak tavşanların kürkleri kazınarak ortaya çıkan deriye
söz konusu zehirli madde bir defada deneye katılan hayvanların %50 sini
öldürecek dozda, yani öldürücü dozda tatbik ediliyor. Tavşanların tahriş olan
acıyan yarayı kaşımaları ise yine boyundurukla engelleniyor.
SOLUNUM YOLUYLA LD 50
deyimi ile ifade edilen deney hayvanlarına solunum yoluyla deney hayvanlarının
%50 sinin belirli bir süre içinde ölümünü gerçekleşmesine sebep olacak
düzeydeki dozdur. Bu testte de söz konusu kimyasal maddenin buharı tavşanlara
solutularak zehirlenmeleri sağlanıyor.
HAYVAN DENEYLERİNİN
ALTERNATİFLERİ
Yukarıda sayılan
testlerin alternatifleri mevcuttur. Canlı hayvan üzerinde gerçekleştirilen
deneylere alternatif olarak üretilmiş olan bir dizi test 27 Nisan 2007
tarihinde bağımsız bir bilimsel danışma komitesi olan Avrupa Alternatif
Yöntemlerin Onaylanması Merkezinin (ECVAM) onayından geçmiştir. Bu yöntemlerden
ikisi kimyasalların gözleri tahriş edici etkisinin sınanmasında (Draize testi)
mezbahalardan elde edilecek hayvan dokusu artıklarının kullanımını
önermektedir. Canlı hayvan üzerindeki deri testlerinin yerine kullanılabilecek
diğer iki testte de canlı hayvanların üzerinde gerçekleştirilen deri
testlerinin yerine yapılabilecek olan hücre kültürlerinden
yararlanılabilecektir.
Önemli kozmetik
markalarından AVON 1989 yılında EYTEX sentetik maddesi üzerindeki testlerin
olumlu sonuç verdiğini belirterek, bu tarihten itibaren hayvan deneyleri
yapmamakta ve tüm testlerini bu madde üzerinde gerçekleştirmektedir.
TIP ALANINDA HAYVAN
DENEYLERİ
Tıp alanında yüz
yıllardır hayvan deneyleri yapılmaktadır. Her ne kadar modern çağda bu hayvan
deneylerinin deneyleri gerçekleştirecek kurum ve kuruluşun bünyesinde
oluşturulacak “Etik Kurul” önderliğinde, uygun koşullarda yapılması H.K.K.
madde 9 ile de öngörülse de, yine de hayvanların yaşam haklarına saygı
duyulmayarak insanlar için feda edilebilecek canlılar olarak görülmesi modern
çağın koşullarıyla çelişki oluşturmaktadır.
Tıp alanında yapılan
hayvan deneylerinin sanıldığı kadar olumlu sonuçlar doğurmadığı ve tıptaki
birçok gelişmede katkısı olmadığı yapılan araştırmalar sonucunda ortaya
çıkmıştır. Tıp bilim adamları artık bir süredir canlı hayvan üzerinde
gerçekleştirilen hayvan deneylerinin yerine gerçekleştirilen ve
gerçekleştirilebilecek deneylerinin ortaya çıkarılması gibi bir eğilime
yönelmişlerdir. Tıptaki gelişmelerde fazla katkısını olmadığı bilinen bu hayvan
deneylerinden artık tıp bilim adamlarının da uzaklaşmasına ve bu deneylerin
yerini alabilecek alternatif deneyler aramalarına sebebiyet veren en önemli
faktör ise insanlarda görülen hastalıkların kesinlikle hayvanlar üzerinde
görülmemesidir. İnsan ve hayvan fizyolojilerinin çok farklı olması nedeniyle de
hastalıkların çözümünde yapılan araştırmalarda başvurulan hayvan deneylerinin
olumlu sonuç vermediği de artık bilinmektedir. Etik kurulların
yapılandırılmasını öngören yönerge ve H.K.K.da da yer aldığı üzere yeni
alternatif bir deneyin ortaya çıkması durumunda kesinlikle o alanda hayvan
deneylerine başvurulmamalı ve hayvanlardan yararlanılmadan söz konusu yeni
deney aracılığıyla araştırmalar gerçekleştirilmelidir. Tıptaki birçok önemli
gelişmede hayvan deneylerinin bir katkısı olmamış bu önemli buluşlar canlı
hayvan kullanılmadan, canlı hayvanlar üzerinde deneyler gerçekleştirilmeden
ortaya çıkmıştır. Örneğin, penisilin, morfin, antiseptikler, yapay solunum gibi
önemli hususlar, en önemlisi ise, sigara ile akciğer kanserinin arasındaki
doğrusal bağın ortaya çıkması faktörüdür. Bu nedenle, sigaranın akciğer
kanserine kesin olarak sebep olduğu faktörüne ve sigara içilmezse akciğer
riskine yakalanma şansının minimuma indiği gerçeğine rağmen günümüzde halen bu
hastalığın sebeplerinin ortaya çıkarılması ve tedavi yolları aranması için
sürdürülen araştırmalarda canlı hayvan üzerinde gerçekleştirilen hayvan
deneylerine başvurulmasının açıkça anlamsız olduğu görülmektedir. İki eşit
canlının – insan ve hayvanın yaşam hakları da eşittir. Bu nedenle, diğer canlı
türü olan insanın kozmetik, tıp ve diğer zorunlu ve/veya lüks gereksinimleri
için, her ne koşulla olursa olsun kendi farkında olan, haz, mutluluk, üzüntü ve
acı gibi insanda var olan her türlü duyguyu barındırdığı bilimsel olarak
kanıtlanan bir diğer canlı olan hayvanın üzerinde acı çekmesine ve ölmesine
sebep olan deneylerin gerçekleştirilmemesi gerekmektedir. Kozmetik ve tıp alanında
yoğun olarak başvurulan hayvan deneylerine son verilmesi ve buna yönelik
düzenlemeler yapılarak H.K.K madde 9 un iptal edilecek buna yönelik yasakları
içeren bir madde öngörülmesi gerekmektedir.
İSTATİSTİKLER
AB laboratuarlarında her
otuz saniyede on hayvan çeşitli işkencelerden geçirildikten sonra
öldürülmektedir. Buna göre, AB laboratuarlarında her yıl 1000000 (on milyon)
hayvan acı çektirilerek öldürülmektedir.
AB ülkeleri içinde hayvan
koruma alanında en etkili yasaların bulunduğu İngiltere’de bile her yıl en az
3000000 (üç milyon) hayvan laboratuarlarda öldürülmektedir.
İngiliz hekim ve yazar
Dr. Vernon Coleman’ın yaptığı geniş çaptaki araştırmalar hayvanlar üzerinde
yapılan deneylerin değer taşımadığı ve yanıltıcı bilgiler içerdiği bilimsel olarak
kanıtlanmıştır. Avrupa Tıp Dergisinde Dr. Vernon Coleman’ın araştırmaları ve
vardığı sonuçlar geniş çaplı olarak yer almaktadır.
Tüm bu veriler ışığında
hayvan deneylerinin yapılmasına göz yummayan ve karşı çıkan bilim adamları da
mevcuttur. Avrupa’da 600 tıp bilim adamını bünyesinde bulunduran ve 28 ülkede
aktif faaliyet gösteren “Deneylerin kaldırılması için uluslararası hekimler
birliği” isimli denek hayvanlar üzerinde gerçekleştirilen deneylerin sona
erdirilmesini istemektedir. Bu da başlı başına hayvan deneylerinin yapılmasına
sadece hayvan severlerin değil, hayvan deneylerinin içeriğini, uygulamasını ve
sonuçlarını tam olarak bilen akılcı bilim adamlarının da karşı çıktığını
göstermesi açısından son derece önemlidir.
İlaç testlerinde canlı
hayvan deneylerine başvurmayan, söz konusu bu testlerde yalnızca insan dokusu
ve bilgisayardan yararlanan bir şirket olan Pharmagene Laboratories
kurucularından Gordon Baxter’in bu konudaki düşünceleri ise şu şekildedir:
“İnsan genleri hakkında bilgi sahibi olduktan sonra tekrar geri dönerek
hayvanlar üzerinde deney yapmanın bir anlamı yoktur”.
HAYVAN DENEYLERİNİN
SINIRLANMASI, ALTERNATİFLERİNİN BULUNMASI VE UYGULANMASI, TAMAMEN YASAKLANMASI
PETA gibi hayvan
severlerin oluşturduğu dernek ve kuruluşların yoğun baskısı ve müşteri tepkisi
sonucunda birçok kozmetik, gıda firması ve tıp bilim adamları canlı hayvan
deneyleri yerine geliştirilen çeşitli alternatif deneylere başvurmaktadırlar.
Buna göre, AVON, ORİFLAME, NIVEA gibi birçok firma hayvan deneylerinden tamamen
vazgeçti ve alternatif deney yöntemleri kullanmaya başladı. AB ve ABD’de hayvan
deneylerine kanuni yollarla düzenleme getirilmekte, firmalar alternatif
deneyleri kullanmaya yönlendirilmektedirler. AB komisyonu ile üreticiler
arasında varılan anlaşmaya göre, bu sektörde faaliyette buluna firmalar hayvan
deneyi yapmadan geliştirdikleri ürünlerin ambalajına “Hayvan Üzerinde Test
Edilmemiştir” yazısı koyacaktır. Bunun dışında, birçok hayvan dostu firma
hayvan deneyine başvurmadan geliştirdikleri ürünlerin ambalajına “İşkencesiz”
ibaresini düşmektedirler. Ayrıca, bu ürünlerin ambalajında mutlu tavşan amblemi
kullanılmaktadır. Hayvanları korumada atılan adımlar bunlarla da sınırlı değil,
2009 Mart ayı itibariyle alternatifi olup olmadığına bakılmaksızın hiç bir
firma ürün geliştirmede hayvan deneylerine başvuramayacaktır. Yalnızca bu
adımla bile yılda 1,5 milyon hayvanın canlı deneyler olarak kullanılmak
suretiyle öldürülmekten kurtulacaktır. Böylece, tüm dünyada canlı hayvanlar
üzerinde yapılan deneyleri tamamen yasaklama yolunda ilk ve en önemli adım
atılmış olacaktır. Türkiye’de de yukarıda belirtildiği üzere H.K.K. madde 9un
iptal edilerek buna uygun olarak yeni düzenlemeler getirmesi gerekmektedir.
Türkiye’de de hukuk düzeninde firmalar hayvan deneylerinin alternatiflerine
yönlendirecek ve sonuç itibariyle hayvan deneylerini tamamen yasaklayacak
hükümler çıkarılmalıdır.
Türkiye’de de bu konuda
aktif faaliyet gösteren hukuk ve bilim adamlarının oluşturdukları dernek ve STK
lar mevcuttur. Örneğin, İstanbul Barosu avukatlarının oluşturduğu baroya bağlı
olarak faaliyet gösteren Hayvan Hakları Komisyonu, HAYTAP gibi kuruluşlar
Türkiye’de hayvan hakları alanında önde gelen kuruluşlardır. HAYTAP bünyesinde
son dönemde Hayvan Deney Kurulu oluşturulmuştur. Bunun gibi faaliyetler
Türkiye’de Hayvan Hakları adına yapılmış sevindirici gelişmelerdir ve H.K.K.un
uygulanmasında ve yaptırımının artmasında etkili olmaktadırlar.
23 Mayıs 2005 tarihli,
25823 sayılı Kozmetik Yönetmeliğinin hükümleri arasına hayvan hakları
kapsamında son dönemlerde yaşanan gelişmelerin de dikkate alınması suretiyle
yeni düzenlemeler yapılarak Hayvan Deneylerinin yasaklanması ve
gerçekleştirilecek olan deneylerin canlı hayvan kullanılmadan, alternatif
yöntemlere başvurularak yapılmasına yönelik özel hükümler getirilmesi
gerekmektedir.
H.K.K MADDE 9.FIKRA
1. Hayvanlar, bilimsel olmayan teşhis, tedavi ve deneylerde kullanılamazlar.
FIKRA 2. Tıbbi ve
bilimsel deneylerin uygulanması ve deneylerin hayvanları koruyacak şekilde
yapılması ve deneylerde kullanılacak hayvanların uygun biçimde bakılması ve
barındırılması esastır.
FIKRA 3. Başkaca bir
seçenek olmaması halinde, hayvanlar bilimsel çalışmalarda deney hayvanı olarak
kullanılabilirler.
Bu maddenin 4. 5. ve 6.
fıkraları hayvan deneyleri yapacak kurum ve kuruluşların kendi bünyelerinde
kuracakları ETİK KURULU yoluyla deneyleri gerçekleştirebilecekleri, etik
kurulların kuruluşunun ve işleyişi ile ilgili hususların Bakanlıkça çıkarılacak
yönetmeliklerle belirleneceği ve deney hayvanları ile ilgili her türlü husus ve
çalışanlarla ilgili her türlü hususun Tarım ve Köy İşleri Bakanlığınca
çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği unsurları yer almaktadır.
Tüm bu düzenlemelerin her
ne kadar H.K.K.un çıkarıldığı 2004 yılına kadar en geniş kapsamlı hukuki
atılımlar olduğu düşünülse ve göz önüne alınsa da, yine de yukarıda da geniş
olarak bahsedildiği üzere AB de alternatifi olan deneylerin kesinlikle
yapılamayacağı, 2008 yılı itibariyle canlı hayvan üzerinde gerçekleştirilen
deneylere son verilmeye başlandığı ve alternatiflerinin bulunması durumunda
kesinlikle bu alternatif deneylerin yapılması ve hayvanlar üzerinde deney
yapılmaması ve 2009 mart ayı itibariyle alternatifi olup olmadığına bakılmaksızın
kesin olarak her türlü canlı hayvan deneyinin gerçekleştirilmesine son
verilmesinin öngörülmesi dikkate alındığında AB uyum projeleri çerçevesinde bu
alanda da AB in öngördüğü bu düzenlemelerin Türkiye’de de yapılması ve bu
çerçevede H.K.K madde 9 un tamamen iptal edilerek yeni bir düzenlemeye
gidilmesi ve her ne amaçla olursa olsun canlı hayvan üzerinde deneylerin
gerçekleştirilmesine son verilmesine yönelik özel hükümlerin getirilmesi
gerekmektedir. Bu doğrultuda bu düzenlemenin gerçekleştirileceği süre içinde
acil olarak var olan maddenin tam olarak uygulanmasına yönelik denetimlerin
yapılması ve yaptırımların uygulanması gerekmektedir. Öncelikle, madde 1de de
öngörüldüğü üzere hayvan deneylerinin
ancak ve ancak amacına
uygun olarak yapılması gerekmektedir. Buna göre, hayvanlar bilimsel olmayan
keyfi deneylerde kullanılamazlar. Deneylerin yapılacağı hayvanlar tam bir
koruma altında olmalıdırlar. Bu maddelerin de tam olarak uygulanabildiği
söylenemez. Zira, örneğin tavşanlar için öngörülen yaşam süresi ve barınacağı
kafesin boyutu şu şekildedir.
TAVŞAN: 45x60 SM
boyutlarındaki kafeslerde 15 yıl boyunca yaşayabilir. Bu durumda yine aynı
maddede öngörülen deney hayvanları uygun koşullarda barındırılırlar hükmü
geçersiz kalmaktadır. Çünkü, doğası gereği özgür ve özellikle gece çok aktif
olan tavşanların bu boyutlardaki bir kafeste gece gündüz üstelik de göz,
solunum yoları ve derilerine uygulanmış bulunan kimyasallarla birlikte acı
çekerek büyük bir ızdırab içinde yaşamaları uygun koşullarda barındırıldığı
anlamına gelmez ve maddenin bu hükmüne tamamen aykırıdır. Yine, madde 9. fıkra
3. gereği hayvanlar BAŞKACA BİR SEÇENEK OLMAMASI halinde deney hayvanı olarak
kullanılırlar. Benzer madde sağlık bakanlığının konuyla ilgili yönetmeliğinde
de yer almaktadır.
Bu hükme göre,
alternatif bir deneyin bulunması halinde deneyleri gerçekleştirecek ilgili
kurum ve kuruluşun canlı hayvan üzerinde yapıla gelen deneyden vazgeçerek, söz
konusu bu alternatif deneyleri yapmaları gerekmektedir. Bu kanun maddesi bu hususu
kesin olarak hükme bağlamış, böylece hayvan koruma alanında çok önemli
adımlardan birini daha atmıştır. Bu doğrultuda önemli olan bu maddenin tam
olarak uygulanıp uygulanmadığının tespiti ve denetimi, uygulanmaması halinde
yaptırım yoluna gidilmesidir.
Canlı hayvan üzerinde
gerçekleştirilen deneylerin alternatifi olarak örneğin canlı hayvanların
gözlerine sıkılmak veya damlatılmak suretiyle yapılan testlerin (Draize testi)
yerine mezbahadan alınan hayvan dokularının kullanılması, solunum ve
derilerinin üzerine tatbik edilerek bir defalık kullanımla ölümlerinin
gerçekleştirilmesi yoluyla yapılan testlerin ( Akut oral toksisite LD 50, Akut
dermal toksisite LD 50) yerine insan doku kültürlerinin kullanılması,
özellikle, eski deney yöntemlerinden vazgeçerek, gelişmiş ve gelişmekte olan
teknolojiden yararlanmak suretiyle hayvan deneylerine son verilmesi, örneğin
bilgisayar yardımıyla da testlerin yapılabilmesi veya Oriflame gibi sentetik
maddeler üzerinde deneylerin yapılabilmesi gibi faktörlerin dikkate alınması gerekmektedir.
Türkiye’de yukarıda
sayılan alternatif testlerin uygulamasına geçilmesi ve H.K.K. madde 9. fıkra 3.
e uygun olarak başkaca bir seçenek bulunmaması halinde hayvan deneylerinin
yapılması hususuna gereken önemi vererek uygun davranmalıdırlar. Canlı hayvan
üzerinde gerçekleştirilmesine gerek olmadığı halde bir deneyi canlı hayvan
üzerinde gerçekleştiren kurum ve kuruluşlar hakkında gerekli yaptırımın
uygulanması gerekmektedir.
Bu noktada en önemli
unsur Bakanlığın bizzat veya yetki devri ile yetkilendirdiği mahalli en büyük
mülki amirin denetim mekanizmasını her daim açık tutması ve gerekli
denetimlerin sıkça yapılması gerektiğidir.
H.K.K madde 9a aykırı
davranılması halinde uygulanacak olan yaptırımlar H.K.K. madde 28.
fıkra 1. f. bendinde düzenlenmiştir.
H.K.K. MADDE 28. FIKRA 1.
BENT F: 9. maddede ve çıkarılacak yönetmeliklerinde belirtilen hususlara
uymayanlara hayvan başına iki yüz elli milyon lira ( 250 YTL), yetkisi olmadığı
halde hayvan deneyi yapanlara hayvan başına bir milyar lira (1000 YTL) idari
para cezası verilecektir.
Bu durumda, deney
hayvanlarını gereği gibi barındırmayan, başkaca seçenek olduğu halde canlı
hayvan üzerinde deney yapan şahıs, kurum ve kuruluşlara 250 YTL idari para
cezası verilecektir. Görüldüğü üzere H.K.K. madde 9 da belirtilen hususların
önemine rağmen, (ki bu hususlar hayvanların korunması, yaşamları ve yaşam
haklarının korunması, barınması gibi son derece önemli faktörlerdir) bu maddede
öngörülen hükümlere aykırılı davrananlara sadece 250 YTL gibi cüzi miktarlı bir
idari para cezası uygulanacaktır. H.K.K. un en önemli sorunu, hayvan korumada
son derece iyi niyetler ve hayvanların korunması gibi önemli, yaşamsal açıdan
son derece değerli bir amaçla düzenlenmesine rağmen, hükümlerine aykırılıkların
hem kabahatler nevinden görülerek cezalarının idari para cezası olarak
düzenlenmesi, hem de bu cezaların oldukça cüzi miktarlardan oluşmasıdır. Bu
nedenle bu kanun hükümlerine aykırılıkların suç olarak öngörülmesi ve T.C.K.
kapsamında yer alması gerekmektedir. Söz konusu bu kanuna aykırılıkların
kabahatler olarak görüldüğü ve kabahatler kanunu kapsamında öngörüldüğü sürece
kanunun öngördüğü bu yaptırımların kesinlikle caydırıcı olmayacağı, tam olarak
uygulanmayacağı ve de hayvanlara karşı işlenen suçları azaltmayarak H.K.K.un
hayvanları korumaya yönelik amacını da gerçekleştiremeyecektir.
H.K.K. madde 28. fıkra 1.
bent f.in ikinci cümlesi çok önemli bir hususu düzenlemektedir. Bu da yetkisi
olmadığı halde hayvan deneyleri yapanlara yönelik yaptırımdır. Buna göre, H.K.K
madde 9. fıkra 4. uyarınca hayvan deneyleri ancak, deneyleri yapacak kurum ve
kuruluşların kendi bünyesinde kurulan Etik Kurulunun nezdinde
gerçekleştirilebilecektir. Bu etik kurullarının nasıl oluşturulacağı ise
bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenecektir. Uygulamada söz konusu bu
etik kurulların deneyleri yapacak olan kurum ve kuruluşun bünyesinde
yapılandırılacak olması birçok sakıncayı beraberinde getirmektedir. Şöyle ki,
söz konusu bu etik kurulunun hayvan deneylerini yapacak olan kurum ve kuruluşun
bünyesinde kurulacak olması ve böylece söz konusu kurum ve kuruluştan bağımsız
olarak çalışmalarını sürdürmesi, denetimler yapması mümkün olmayacaktır.
Nitekim uygulamada da bu sorundan kaynaklanan çözümsüzlük ve hukuka
aykırılıklar ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki, etik kurulları kanunla belirlenmiş
olan görevlerini uygulamaktan kaçınmakta ve de etkisiz olarak sadece kağıt
üzerinde kalmaktadırlar. Böylece kanunun etik kurullarının kurulmasına yönelik
söz konusu düzenleme amacına ulaşamamakta, etik kurulunun işleyişi kanunda
öngörüldüğünden uzak kalmakta, sadece formalite olarak süregelmektedirler. Bu
durumda yine kanuna aykırılıktan kaynaklandığı üzere hayvan koruması tam olarak
gerçekleşmemekte, hayvanlar üzerinde deneyler kanuna aykırı olarak gerçekleştirilmektedir.
Bu maddenin tamamen iptal edilerek bu hususta yeni düzenlemeye gidilmesini
zorunlu kılmaktadır. Şöyle ki, etik kurullarının kanunla öngörüldüğü üzere
çalışmalarını yürütüp yürütmediği ancak ve ancak etik kurulunun dışarıdan
müdahale edebilme yetkisi olan ve bağımsız bir kamu kuruluşu olarak
oluşturulması halinde denetim mekanizmalarının ve yerel yönetim kontrollerinin
yapılması halinde mümkündür. Bu maddede önemli bir husus ta söz konusu bu canlı
hayvan deneylerinin ancak ve ancak kanunla öngörülen düzenlemelere uygun olarak
gerekli izinleri almış, bakanlıkça öngörülen yönetmelikteki unsurlara uymak
suretiyle etik kurulu oluşturmuş ve tam yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından
gerçekleştirilecek olması aksi takdirde H.K.K. madde 28. fıkra 1. bent f. e
göre idari para cezası ile yaptırım uygulanacağı faktörüdür. Bu husus çok
önemlidir. Çünkü, Türkiye’de birçok kurum ve kuruluş 5159 sayılı H.K.K.un
çıkarılmasından önce ve sonra, kanunun bu hususta gerekli yasakları öngörmesine
rağmen kanuna aykırı olarak hem bilimsel olmayan amaçlarla, hem de yetkileri
olmadığı halde hayvan deneyleri yapılmaktadır. Hatta bu durum son derece olağan
görülmektedir. Kanunla belirlendiği üzere hayvan deneyi yapacak olan kurum ve
kuruluşlarda görev yapacak olan şahısların veteriner, doktor gibi tıp bilgisine
sahip bireyler olması gerekmektedir. Maalesef, uygulamada hayvan deneyleri
yapan kurum ve kuruluşlarda faaliyetlerde bulunan ve hayvan deneyi yapan
şahısların çoğunluğu tıp bilgisinden yoksun kimselerdir. Kanunun hayvanları
koruma amacıyla, deneylerin yapıldığı sırada tıp bilgisi olan birinin
hayvanların acı çekmesini engellemesi, ölümünün acı çekmeden gerçekleşmesi v.b.
diğer hususlarda önemli görevler üstlenerek, bu konularda hayvanların
korunmasına dikkat edeceği hususlarının önemine binaen daha insani boyutta
deneyleri yapabileceğini öngörerek böyle bir koşul getirmiş olmasına rağmen
uygulamada bu koşula kesinlikle uyulmamakta, hayvan deneyleri tıp bilgisinden
yoksun kimselerce çoğu zaman yapılmaktadır. Bu durum da tabi ki, H.K.K.un
düzenlemelerine aykırılık teşkil etmekte ve de söz konusu deney hayvanlarının
zaten çektikleri acıyı katlamakta, kanunla öngörülen hayvan ölürken bunun
farkında olmadan ölmelidir kuralını da çiğnenerek acı içinde
öldürülmektedirler.
H.K.K bu hükmünün
uygulanabilmesi yine, ancak, çok faal işleyen bir denetim mekanizması ile
mümkündür.
Bir diğer husus da
yetkisi olmadığı halde hayvan deneyleri yapan kurum ve kuruluşlarla ilgilidir.
Kanunun bu hükmünün lafzı gayet açık ve yoruma mahal bırakmayacak kadar net
olmasına rağmen maalesef bu kural da çiğnenerek hayvan korumada başarısızlığa
neden olmaktadır. Şöyle ki, söz konusu hayvan deneylerini yapacak olan kurum
önceden yukarıda sayılan prosedürlere uygun olarak gerekli düzenlemeleri
yaptıktan sonra hayvan deneylerini yapabilmektedir. Buna göre, önceden gerekli
işlemleri yapmayan ve kanunen hayvan deneyleri yapma yetkisi bulunmayan kurum
ve kuruluşlar çoğu zaman firmalar tarafından yapılan başvurular üzerine
yetkisiz oldukları halde, yetkiliymiş gibi bu başvuru üzerine hayvan deneyleri
gerçekleştirebilmektedirler. Yani, hayvan deneyi yapabilmek için önceden hayvan
deneyi yapmak yetkisine sahip olmak gerekmektedir. Etik kurulu oluşturmadığı,
gerekli prosedürleri uygulamadığı ve kanunen hayvan deneyi yapma yetkisinin
bulunmadığı halde hayvan deneyleri yapan kurum ve kuruluşlara H.K.K. madde 28.
fıkra 1. bent f. uyarınca 1000 YTL idari para cezası tatbik edilmektedir.
H.K.K.da yer alan her türlü yaptırım yetersiz olduğu gibi bu yaptırım da tabi
ki yetersizdir, caydırıcı değildir. Öyle ki, bu 1000 YTL idari para cezası
ödeyeceğini düşünen herkes, her türlü kurum ve kuruluş yetkili olmadığı halde
cezanın miktarının ve genel olarak kendisinin yetersiz olması hasebiyle hayvan
deneyleri yapabilecektir. Hayvan deneyi yapmakta bir beis görmeyecektir.
Özellikle, kimya
deneylerinin yapıldığı laboratuarların denetiminin çok yüksek seviyede
yapılması gerekmektedir. Bu laboratuarlara firmalardan LD 50, Draize gibi
ölümcül hayvan deneyleri testlerinin yapılması başvurusu gerçekleştiğinde söz
konusu bu laboratuarların ne gibi tepkiler verdiği, nasıl davrandığı tam olarak
bilinmemektedir. Kimya laboratuarlarında hizmetleri arasında gösterilmemesine
rağmen firmaların bu laboratuarlara hayvan deneyi talebiyle başvuruda bulunması
halinde ne gibi tepkilerin verildiği, yetkili olmadığı halde hayvan deneyi
yapıp yapmadığı hususlarının dikkatle araştırılması gerekmektedir.
Üniversitelerin Kimya bölümlerinin laboratuarları gerekli denetim mekanizması
işletilerek denetlenmek zorundadır. Çünkü bu tür kurumların kendilerini
yetkileri olmadığı halde zaten analizler yaptığını hayvan deneyi de yaparsa her
hangi bir sakıncasının olmayacağını düşünerek yetkisi olmadığı halde hayvan
deneyleri yapmaları ihtimali çok güçlüdür. Kimi hukukçunun bile H.K.K. ve genel
olarak Hayvan Hakları Mevzuatı konusunda yeni gelişen, yeni düzenlemeler
yapılan bir alan olması hasebiyle bilgi yoksunu olduğu bu dönemlerde bilim
adamları ve yukarıda bahsi geçen kimya laboratuarlarının bu düzenlemelerden
haberdar olmaması muhtemeldir. Bu nedenle H.K.K. un sadece hukukçulara değil,
toplumun her kesimine duyurulması, toplumun bu alanda eğitilmesi gerekmektedir.
Bu noktada yine en önemli görev görsel ve yazılı basına düşecektir. Ayrıca, bu
kanunun tamamı veya ilgili maddeleri broşür halinde getirilerek söz konusu
laboratuarlara, eğitim kurumlarına dağıtılabilir. Bu şekilde, söz konusu bu
şahıs, bilim adamları ve kurum, kuruluşlar bilinçlendirilir. Yetki sınırları
konusunda bilgi sahibi olmaları sağlanarak yetkileri olmadığı halde hayvan
deneyleri yapmaktan alıkonurlar. Böylece en temel hak olan yaşam hakkının
hayvanların elinden bilinçsizce ve bilinçli olarak çekilip alınması hukuk
yoluyla engellenmiş olur.
Hayvanlar üzerinde deney
gerçekleştirmek için alınacak izinler ve çalışma koşulları, genel olarak hayvan
deneyi yapma hususunda yetkili kurum ve kuruluş olarak faaliyet göstermek için
gerçekleştirilmesi gerekn her türlü prosedür Deney Hayvanları Hakkında
Yönetmelik Madde 9: Kuruluş İzni, Madde 10: Çalışma İzni, Madde 12:
Çalışanlarla ilgili hususları düzenlemektedir. Hayvan deneyi yapmak isteyen
kurum ve kuruluşların alması gerekn izinler ve çalışanlarda aranan koşullar bu
üç maddede ayrıntılı olarak düzenlemektedir. Buna göre, bu üç madde uyarınca
gerekli prosediürleri yerine yetirmeden yetkisi olmadığı halde firmaların
başvurusu üzerine veya kendiliğinden hayvanlar üzerinde deney yapacak olan
kurum ve kuruluşlar yetkisi olmadığı halde hayvan deneyi yapan kurum ve
kuruluşlar kapsamında değerlendirilirler ve H.K.K madde 28. fıkra 1. bent f
uyarınca idari para cezasına tabi tutulurlar. Madde 13 ise Deney Hayvanlarını
Kullanan Kuruluşların hayvanları deneysel veya bilimsel amaçlarla kullanan
kuruluşların Yönetmeliğin 6. maddesinde düzenlenen koşullara uyması gerektiği
hususları düzenlenmiştir.
Yönetmeliğin 5. maddesi
hayvanların kullanılabileceği deneysel veya bilimsel çalışmaları
özetlemektedir. Buna göre, bu maddede sayılanlar dışında hayvanlardan deney
hayvanı olarak yararlanılamayacaktır. Madde hükmünde diğer bilimsel çalışmalar
teriminin kullanılması, hayvanların deney olarak kullanılmasının sınırını tam
ve kesin olarak çizmemektedir. Her ne kadar madde içinde hayvanların deney
hayvanı olarak kullanılabileceği alanlar şıklar halinde sayılsa da, başlıkta
kullanılan diğer bilimsel çalışmalar tabiri hayvanları kanunla belirlenen
alanlar dışında da deney hayvanı olarak kullanma sonucunu doğurur ve
doğurmaktadır. Bu diğer kelimesi kullanılmayarak başlığın hayvanların
kullanılabileceği deneysel ve bilimsel çalışmalar şeklinde düzenlenmiş olması
hayvan koruma amacına tam olarak uygun olacaktır. Bu durumda hayvanların
kullanılabileceği deneysel ve bilimsel çalışmalar kanunla kesin olarak
belirlendiği için bu sınırını ve tanımın dışına çıkılarak hayvanlardan kanunun
öngörmediği alanlarda yararlanmanın önü kesin olarak kapatılacaktır.
Madde 6. ise deneylerde
kullanılacak hayvanların bakımları ve barınmaları gibi önemli hususları
düzenlemektedir. Bu durumda yukarıda da örneği verildiği üzere deney hayvanı
olarak kullanılan tavşanın 45x60 boyutlarındaki bir kafeste tutulması ve
kanunla ve yönetmelikle öngörülen bakım koşullarına uyulmaması hukuka aykırılık
teşkil edecek ve hukuka aykırı davranan kurum ve kuruluşa H.K.K. madde 28.
fıkra 1. de belirlenen cezai hükümler uygulanacaktır.
Madde 7. Deney
hayvanlarına uygulanacak işlemlerle ilgili hususları düzenlemektedir. Bu madde
deney hayvanı olarak kullanılan hayvanın çok fazla acı çekmemesi ve hayvan
deneyine başvurmaya gerek olmadığı, alternatif deneyi olduğu halde hayvan
deneyinin yapılmaması, bunun yerine söz konusu alternatif deneyin yapılması
gerektiği hususlarını düzenlemektedir. Bir diğer önemli husus ise yukarıda da
belirtilen örneklerde yer aldığı üzere Draize, Ld 50 gibi hayvanlara son derece
acı veren, ölümüne neden olan testlerin yapılması sırasında hayvanın çektiği
acıları azaltmak için lokal veya genel anestezi uygulanması gerektiğidir. Madde
7. fıkra 1. bent c. 2. cümle deney yapılan hayvana anestezi uygulanması
araştırmanın şartlarını bozması halinde yapılan işlemlerin gerekliliğini
gösterir bir açıklama hazırlanır şeklinde bir düzenleme getirmiştir. Yine bu
madde ile getirilen hükmün hayvan korumada amaca ulaşılamaması ve söz konusu
deney hayvanlarının tam olarak korunamaması sonucunu doğurmaktadır. Nitekim,
uygulamada da kanunla hayvan deneyi yapanlara getirilen bu anestezi yapmadan
hayvanlar üzerinde deneyler ve testler yapma hakkı sınırsızca kullanılmakta,
kanun bu hususu istisna olarak düzenlemesine rağmen genel olarak hayata
geçirilmekte ve deney hayvanlarına işlemlerin yapıldığı sırada acılarını
azaltıcı işlemler yapılmamakta, hemen -hemen tüm işlemler anestezisiz
gerçekleştirilmektedir. Üzerinde son derece acı veren, hayvanın tarifi imkansız
acılar içinde kalmasına neden olan test ve işlemler sırasında anestezi uygulansa
bile sonraki deneyin sonuçlarının takibinin yapıldığı günlerde deney hayvanına
hiç bir şekilde ağrısını azaltıcı, ağrı kesici işlemler yapılmamakta, deney
hayvanı çok büyük acılar çekerek çoğunlukla kendisine oral, dermal veya solunum
yoluyla zerk edilen kimyasal maddelerin ağırlığından, etkilerinden
ölmektedirler. Ayrıca, bu madde ile getirilen hükümlere aykırı olarak, 2.
fıkra, 4. cümlenin hükmüne “ Bilimsel bir zorunluluk yok ise, hiç bir hayvan
birden fazla büyük cerrahi girişimde kullanılamaz” aykırılık teşkil edecek
şekilde, özellikle, zaten bilinen gerçeklerin bir de bilimsel olarak
kanıtlanması gerektiği düşüncesiyle bazı bilim adamları canlı hayvanlar
üzerinde anestezi yapılmaksızın birden fazla cerrahi girişimde
bulunmaktadırlar. Örneğin, hayvanların acı eşiğinin ölçülmesi amacıyla canlı
hayvan deneyleri yapılmakta, bu deneylerde hayvanlar cerrahi yöntemlerle
parçalanmaktadırlar, bu cerrahi işlemler sırasında yukarıdaki hükme dayanarak
anestezi verilmesinin bilimsel araştırmanın sonucunu etkileyeceği savıyla
anestezi yapılmaksızın cerrahi yöntemlerle parçalanmaktadırlar. Yönetmeliğin
13. maddesinde hayvan deneyleri yapacak kuruluşların mutlaka veteriner hekim
çalıştırması gerektiği hususu düzenlenmiştir. Uygulamada bu maddenin getirdiği
hükümler önemine rağmen uygulanmamaktadır. Bu madde hükmüne aykırı olarak hiç
bir şekilde tıp, veterinerlik bilgilerine sahip olmayan dolayısıyla da zaten
büyük acılar çeken deney hayvanının daha fazla acı çekmesine sebep olan
şahıslar bu hayvan deneylerini gerçekleştirmektedirler. Bu ve diğer hayvanlar
açısından son derece önemli ve ilgili kanun ve yönetmelik hükümlerine uygun
davranılmasını sağlayacak faktör ancak ve ancak denetimlerin sıkça ve gerekli
şekilde yapılmasıdır. Ama, tabi ki, nihai olarak en önemli amaç, Türkiye’de de
AB de olduğu gibi hayvan koruma kanunları, yönetmelikleri ve genel olarak
hayvan hakları mevzuatı iptal edilerek yeni gelişmelere uygun şekilde ve hayvan
haklarını tam olarak koruyabilecek, yaptırımını sağlayabilecek ve de T.C.K.
kapsamında hayvanlara karşı işlenen fiillerin suç olarak nitelenmesini ve
uygulanacak olan yaptırımların da yine T.C.K. kapsamında değerlendirilmesini
sağlayacak H.K.K. ve ilgili diğer kanun ve yönetmeliklerin çıkarılmasıdır.
H.K.K. 14. madde,
a,b,c,d,e, g, h, ı, i ve k bentlerine aykırı davrananlara iki yüz elli milyon
lira (250 YTL) idari para cezası verilmektedir. Söz konusu bu maddede
düzenlenen hususlar yukarıda da örnekleriyle değinildiği üzere, hayvanlara kötü
davranmak, dövmek, aç susuz bırakmak, bakımlarını ihmal etmek, hayvan bakımı
eğitimi almamış kişilerce ev ve süs hayvanının satılması, ev ve süs
hayvanlarını on altı yaşından küçüklere satmak, hayvanlarla cinsel ilişkide
bulunmak, işkence yapmak, öldürmek gibi suçlardır. Yine bu suçların insana
karşı işlenmiş olması halinde T.C.K. ile getirilen düzenlemelere ve cezai
yaptırımlara göre ne kadar insani ve vicdani, hayvan yaşamını hiçe sayacak
kadar basit cezalarla, yalnızca idari para cezaları ile cezalandırılacak olması
hayvan koruma kanununun ne kadar eksik, yetersiz düzenlemeler içerdiğini açık
olarak göstermektedir.
Bu kanun ihlallerine
karşı sayılan idari para cezaları hayvan korumasının tam olarak
gerçekleştirilmesini imkansız kılmakta, bu kanunun çıkarılma amacı olan
hayvanların korunmasını sağlama maksadına tamamen aykırı ve bu amacın
gerçekleştirilmesinin bu cezalarla mümkün olmadığını açıkça göstermektedir.
HAYVAN KORUMA KANUNU
KABAHATLER KAPSAMINDA DEĞİL, TÜRK CEZA KANUNU KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMELİDİR
Bilindiği gibi, idari
para cezalarından da anlaşılacağı üzere, H.K.K. Kabahatler kapsamında
değerlendirilmektedir. Bu durum da, hayvan korumanın, hayvan haklarının, en
temel hak olarak yaşam hakkının sağlanmasını tam olarak imkansız kılmaktadır.
Çünkü, H.K.K.da öngörülen bu cezalar oldukça cüzi miktarlarda para cezalarından
oluşmaktadır. Halbuki, yine bir başka canlı türü olan insana karşı işlenen bu
suçlar T.C.K.da H.K.K. ile kıyaslanamayacak kadar ağır yaptırımlar ile
müeyyideye bağlanmıştır. Bu nedenle de hayvanların korunmasını tam olarak amaçlandığı
günümüz anlayışında H.K.K.un Kabahatler kapsamında değil, T.C.K. kapsamında
değerlendirilmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde hayvan haklarının gerekli
önemi gördüğü bu günümüz anlayışının gereği olan hayvan koruma tam anlamıyla
gerçekleşebilir. Bu nedenle en kısa zamanda H.K.K.un tam olarak
uygulanabilirliğinin sağlanması ve hayvanlara karşı işlenen suçların tam
cezasının verilebilmesi için H.K.K.nu kabahatler kısmından çıkarılarak T.C.K.
kapsamında değerlendirilmelidir.
HAYVAN KORUMA
KONUSUNUN ANAYASA’DA YER ALMASININ ÖNEMİ
Türkiye’de özellikle son
yıllarda hayvan koruma konusunda önemli adımlar atılmakta, hayvan koruma hususu
kanunlaştırılmak suretiyle hayvanların korunmasına ve yaşam haklarının
sağlanmasına yönelik iyileştirmeler yapılmaktadır.
Bu düzenlemelere
örnek olarak 5199 sayılı Hayvan Koruma Kanunu, Hayvanların korunmasına dair
Uygulama yönetmeliği, Deneysel ve diğer bilimsel amaçlar için kullanılan deney
hayvanlarının korunması, deney hayvanlarının üretim yerleri ile deney yapacak
olan laboratuarların kuruluş, çalışma, denetleme, usul ve esaslarına dair
yönetmelik, Hayvan deneyleri etik kurullarının çalışma usul ve esaslarına dair
yönetmelik gibi hayvan hakları mevzuatının içinde yer alan çok önemli
kaynakları gösterebiliriz.
Hayvan hakları
mevzuatının tam olarak uygulanabilmesi, H.K.K. ve ilgili yönetmeliklerinin
kanunun amacına ve hayvanları hukuken korumanın sağlanmasına hizmet edebilmesi
için söz konusu bu konunun – HAYVANLARI KORUMA – konusunun Anayasa’da yer
alması suretiyle Anayasal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir. Böylece,
hayvan koruma ile ilgili yapılan düzenlemelerin tam olarak amaca uygun şekilde
uygulanması ve söz konusu bu düzenlemelere aykırılıkların caydırıcı ve yine
hayvanları koruma amacının gerçekleşmesini sağlayıcı yaptırımların uygulanması
mümkün olur.
HAYVAN KORUMA KONUSUNUN
ANAYASA’DA YER ALMASINA DAİR GÖRÜŞLER
Hayvan koruma konusunun
Anayasa’da yer almasına dair iki türlü görüş bulunmaktadır.
Hayvan koruma konusunun
Anayasa’da açık olarak yer almasına karşı olan görüş ilk ve geleneksel
görüştür. Bu görüşün savunucuları, bu konunun Anayasa’da yer almasına gerek
olmadığını, bu konunun kanun olarak düzenlenmek suretiyle güvenceye
bağlanabileceğini ve ayrıca Anayasal güvenceye bağlanması hususunun gereksiz
olduğunu benimsemişlerdir.
İkinci ve karşıt görüş
hayvan koruma konusunun mutlaka Anayasa’da düzenlenerek Anayasal güvenceye
kavuşturulması gerektiği şeklindedir. Bu görüşün savunucularına göre, her ne
kadar hayvan koruma konusuna yönelik, hayvanların korunması amacıyla kanun ve
yönetmelikler çıkarılsa da, uygulamada hayvan hakları mevzuatı yetersiz
kalmakta ve müeyyideleri bakımından eksik oldukları görülmektedir. Bu kanun ve
yönetmeliklerin, genel olarak hayvan hakları mevzuatının tam olarak uygulanabilmesi,
uygulanabilirliğinin artması ve yaptırımlarının ağırlaştırılabilmesi, özetle
söz konusu bu mevzuatın hayvan korumada ve genel olarak hayvan haklarının
gerçekleştirilmesi amacına uygun olarak hizmet edebilmesi, bu hedefin
gerçekleştirilebilmesi için Anayasal güvence şarttır. Hayvan koruma konusunun
Anayasa’da yer alması ile hayvan korumada ve hayvan haklarında çok büyük bir
adım atılacağı ve hayvanların da insanlar gibi Anayasal güvencelerinin olacağı
belirtilmektedir.
Hayvan koruma konusunu Anayasa’sında
düzenleyerek hayvanları anayasal güvenceye kavuşturan ülkelere baktığımızda
bazen bu konunun açık olarak, başlı başına bir madde gibi, bazen de çevre hakkı
veya çevre ödevi başlığı altında düzenlendiğini görürüz.
Anayasa’sında hayvan
koruma ve çevre hakkına yer veren ülkelerde bile Anayasa’da ilgili maddede
hayvan koruma teriminin tam olarak geçmediğini, daha çok “çevre hakkı” deyimi
kullanılmak suretiyle düzenleme yoluna gidildiği gözlemlenmektedir.
Anayasa’sında dolaylı olarak da olsa hayvan koruma konusunu düzenleyen
ülkelerin neden açık ve net olarak “hayvan koruma” tabirini kullanmaktan
kaçınarak bunun yerine “çevre hakkı” başlığı altında düzenleme yapması gerçeği
göz ardı edilemez. Bu ülkelerin Anayasa’larında “çevre hakkı” başlığı altında
düzenleme yapmasının nedeni çevre kelimesini doğayı ve dolayısıyla doğada
bulunan canlıları kapsadığı şeklinde açıklanabilir. Buna göre, çevre kelimesi
zaten içinde hayvanları da barındırdığı için hayvan koruma konusunun Anayasa’da
ayrı bir madde olarak veya çevre hakkı başlığı içinde bir deyim olarak
geçirilmesine gerek yoktur ve çevre hakkı ve koruması deyimi kullanılmak
suretiyle zaten hayvan koruma hususu da düzenlenmekte ve böylece hayvan koruma
ve hayvan hakları da Anayasal güvenceye kavuşturulmuş olmaktadır.
Anayasa’sında çevrenin
korunmasına yönelik düzenleme yapan ülkelere İspanya, Portekiz, Bulgaristan,
Macaristan, Brezilya, Peru, ABD’nin bazı eyaletleri (İllinois, Pennsylvania,
Massachussetts, Rhode İsland, Texas) örnek olarak verilebilir. Bu ülke
Anayasa’larının ortak özelliği çevre hakkı ve çevre korunması terimlerine
açıkça yer vermiş olmalardır. Buna göre, söz konusu bu Anayasa’larda “herkes
çevre hakkına sahiptir” veya “çevre korunması” gibi tabirler doğrudan
kullanılmak suretiyle Anayasal güvenceye kavuşturulmuştur.
Anayasa’sında çevre
koruma veya çevre hakkı tabirlerini kullanmadan, diğer Anayasal düzenlemelerin
tam tersine doğrudan ve açık olarak değil, bilakis üstü kapalı ve dolaylı
olarak çevre hakkını düzenleyerek Anayasal güvence sağlayan ülkelere örnek
olarak en başta Türkiye’yi gösterebiliriz. T.C. Anayasa’sında yer alan çevre
hakkı düzenlemesi Prof. Dr. Nükhet Turgut’un ifadesiyle “ çevre hakkı var olan
klasik haklarla bağlantı kurarak formüle etme” yolu ile gerçekleştirilmiştir. Bu
konunun yer aldığı bölüm “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlıklı üçüncü
kısım A. madde 56.dır.
A. madde 56: Herkes
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek,
çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların
ödevidir”.
Görüldüğü gibi söz konusu
bu maddede hayvan koruma ve hayvan hakları ayrı bir sözcük olarak yazılmamış,
hatta çevre hakkı terimi bile geçmemiştir. Yalnızca dolaylı olarak “yaşam
hakkı” ile bağlantı kurmak suretiyle çevre korumadan ve dolayısıyla da çevrenin
çok önemli bir parçasını oluşturan çevre hakkından söz edilmiştir. Bu şekilde
Anayasa’da dolaylı da olsa düzenlenerek çevre hakkı Anayasal güvenceye
kavuşturulmuştur. Çevre korunması hususuna değinilmiş olduğunu ve bu madde ile
çevre hakkının düzenlenmiş olduğunu maddede ifade edilen “sağlıklı ve dengeli
yaşama hakkı” tümcesinden anlamak mümkündür. Buna göre, her insan sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşamak hakkına sahiptir. Bu da ancak çevrenin dolayısıyla
doğa ve hayvanların korunması, ekolojik dengenin bozulmaması için önlemler
alınması, var olan ekolojik dengenin muhafaza edilmesi, ekolojik zincirin
kopmamasına dikkat edilmesi (hayvanların, bitkilerin korunması, nesli tükenmek
üzere olan hayvanların ciddi şekilde koruma altına alınması) aksi yönde
davranışların yaptırıma bağlanması, çevre kirliliğinin azaltılması yollarıyla
mümkündür. Bu maddenin geleneksel görüşü – doğanın insanlar için var olduğu ve
ancak insanların yaşam hakkını temin etmek için korunması gerektiği – insan
merkezli (antropocentric) anlayışın ürünü olduğu görülmektedir. Bu maddenin
düzenlenmesinde temel unsur doğanın insanların refahı, sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşaması gerektiği için doğanın – çevrenin korunması gerektiğidir. Buna
göre, doğa insanlar için var olduğundan, başlı başına korunmaya değer bir sebep
oluşturmamaktadır. Ancak, insanların yaşamını ve refahını tehdit ederse koruma
altına alınması gerekir şeklinde açıklanabilecek olan bu anlayışın doğayı başlı
başına var olduğu, insan için değil kendisi için var olduğu sebebiyle korumanın
gerektiği anlayışına son derece zıt olduğu açıkça görülmektedir. Halbuki doğa,
çevre başlı başına korunmaya değer olgulardır, hayvanlar insanların kullanımı
için yaratılmamıştır. Bu nedenle de hayvanlar sırf kendileri için korunmaya
layık varlıklardır. Nitekim hayvanların kendi varlıklarının bilincinde
oldukları, ölmek istemedikleri, ölürken acı çektikleri, insanlarda var olan
hemen -hemen her duyguya (haz, mutluluk, sevinç, duygusallık, sevgi gibi) sahip
oldukları gerçeği göz önüne alınırsa bu geleneksel insan merkezli anlayışın
ışığında hazırlanmış olan söz konusu bu maddenin hayvan koruma amacına hizmet
etmediği gerekçesi ile, değiştirilerek hayvanları sırf var oldukları ve değerli
oldukları için korunması gerektiği anlayışının – doğa merkezli – ekosantrik
anlayışın hakim olduğu bir düzenleme getirilerek hayvanlar, doğa ve çevrenin
tam olarak korunmasının sağlanması mümkün olacaktır.
YENİ ANAYASA TASLAĞI VE
HAYVAN HAKLARI
Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki
Anayasa Komisyonunun hazırladığı Anayasa taslağının 129. maddesinin “Hayvan
Koruma” terimini de içereceği ve böylece Türk Hukuk Tarihinde ilk defa hayvan
koruma konusunun Anayasa’da yer alacağı, bu şekilde de hayvan koruma hususunun
ilk kez Anayasal güvenceye kavuşturulacağı kamuoyuna açıklanmıştı.
İlk açıklamalara göre ve
taslağın bir bölümünün yayınlanması ile Yeni Anayasa taslağının 129. maddesinin
ilk hali bu şekildeydi:
YENİ ANAYASA TASLAĞI 129.
MADDE (İLK HALİ)
“Devlet, herkesin insani
gelişimini mümkün kılan çevrede yaşaması için gerekli tedbirleri alır.
Hayvanların ve Çevrenin en üst düzeyde korunması ve çevrenin iyileştirilmesi,
sürdürülebilir kalkınma ilkesi ile uyumlu olarak herkesin ve devletin
görevidir”.
Bu maddenin içeriği çevre
hakkı ve hayvan hakları bakımından, görüldüğü üzere 82 Anayasa’sı ile mukayese
edildiğinde çok daha ilerici ve geniş kapsamlıdır. Bu yönüyle de özellikle
çevreciler ve hayvan severlerin son derece haklı takdirini kazanmıştı.
82 ANAYASA’SI 56. MADDE:
“Herkes sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek,
çevre sağlığını ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların
ödevidir”.
Öncelikle, Yeni Anayasa
taslağının ilk açıklanan halinde yer alan 129. maddede 82 Anayasa’sı madde
56dan farklı olarak, çevre hakkı daha geniş ve kapsamlı düzenlenmiş, en
önemlisi 82 A.56. maddeden farklı olarak çevre konusu yeni Anayasa
taslağında başlı başına bir madde olarak yer almaktadır. 82 A. madde 56.
her ne kadar çevre konusu düzenlenmiş olarak Türkiye’yi çevre konusuna
Anayasa’sında yer veren ülkeler arasına girmesine sebep olsa da başlı başına
düzenlenmemiş, 8. kısım - Sağlık, çevre ve konut başlıklı kısmın, A. Sağlık
hizmetleri ve çevrenin korunması başlıklı bölümünün altında yer almaktaydı. Bu
da çevre hakkı ve korunmasına gereken değerin tam olarak verilmediğinin
göstergesiydi. Buna rağmen, yine de ilk kez çevre hakkı ve korunmasına dolaylı
da olsa yer vererek Anayasal güvenceye bağlaması bakımından önemliydi. Yeni
Anayasa Taslağının ilk halinde yer alan 129. madde çevre hakkı ve korunmasına
yer vermek suretiyle bu yönüyle daha çevre bakımından daha ilerici bir
Anayasasal güvencenin temin edildiğini göstermesi açısından önemliydi.
Bir diğer önemli husus
ise, sürdürülebilir kalkınma teriminin ilk kez Anayasa’ya girmesidir. Bu da
yine çevre koruma ve hakkı alanında atılmış çok önemli adımlardan biridir.
Böylece sürdürülebilir kalkınmanın önemi bir kez daha ve de Anayasa’da
vurgulanacak ve de bu ilkenin gerçekleştirilmesi ve bir hedef ve amaç olarak
her alanda göz önünde bulundurulmasını sağlaması bakımından çok yerine ve
yaptırım sağlayıcı ve vurgulayıcı olacaktır.
Bu maddenin getirdiği en
önemli, en sevindirici ve en çarpıcı husus ise tabi ki, HAYVAN KORUMA
ifadesinin bu madde bağlığı altında yer alarak düzenlenmesidir. Bu hayvan
koruma tabirinin kullanılması ile hayvan koruma konusu sadece Türkiye’de değil,
tüm dünyada ilk kez bir Anayasa kapsamında düzenlenmek suretiyle sadece Türk
Hukuk Tarihinde değil, Dünya Hukuk Tarihinde de ilk kez Anayasa’ya girmiş
olacak ve bu yönüyle de ilk kez hayvan hakları ve hayvan koruma Anayasal çapta
düzenlenerek Anayasal güvenceye kavuşturulacaktı.
Yeni Anayasa Taslağı
madde 129 (ilk hali) da maalesef tüm bu olumlu yönlerine rağmen insan merkezli
(antrpocentric) anlayışla oluşturulmuştur. Çünkü bu maddede de çevre ve
hayvanların korunmasının yine 82 Anayasa’sı 56. maddede olduğu gibi insanların
iyi bir çevrede yaşayabilmesi için gerekli tüm tedbirler alınır denmek
suretiyle insanlar için var olduğu hasebiyle korunmaya değer olduğu görüşünün
hakim olduğu görülmektedir.
Halbuki hayvanların
insanlar için yaratılmadıkları, kendi varlıklarının bilincinde oldukları ve başlı
başına korunmaya değer oldukları görüşüne – doğa merkezli – ekosantrik görüşe
göre düzenlenmesi hayvan hakları ve çevre hakkı bakımından son derece ilerici
ve gelişmiş bir madde ortaya çıkmasını sağlardı.
Bu anlayış doğanın insan
için var olduğu, insanın doğadaki en üstün varlık olduğu ve doğanın kendisi
için değil, insan için var olması hasebiyle korunmaya değer olduğu, sırf bu
nedenle korunması gerektiği anlayışını yıkma amacıyla doğmuştur. Buna göre, bu
anlayışın temelini “ insanlar da dahil, tüm varlıkların yeryüzündeki
yaşam topluluğunun eşit düzeydeki öğeleri olduğu, insan türünün diğerlerinden
üstün olmadığı” hususu oluşturmaktadır.
Bir de çok uzun yıllar
benimsenerek kabul gören anlayış vardır ki, bu da ben merkezli (egocentric)
anlayıştır. Bu anlayışa göre, insan yeryüzünde en üstün varlıktır ve bu üstün
varlık istediğini yapmakta serbesttir, doğayı istediği gibi kullanabilir, bu
yolda da kendisi için herhangi bir sınırlama söz konusu olamaz. Bu anlayışın
tamamen geçerliliğini yitirdiği ve artık kullanılabilirliğinin kalmadığı
görülebilir.
Günümüzde bu üç
anlayıştan insan merkezli (antropocentric) anlayışın kabul gördüğü ve hukukta
her alanda bu ilkenin benimsendiği görülür. Buna göre, doğa ve çevre, yani
insan dışı her unsur insanın yaşamını sürdürebilmesi için korunmaya değerdir,
korunmalıdır. Bu anlayışta her ne kadar ben merkezli (egocentric) anlayıştan
farklı olarak doğa ve çevre korunmaya değer olarak kabul edilse de, bu
anlayışta önemli unsur doğanın ve çevrenin insanların yararları için korunması
gerektiğidir. 82. A. madde 56 ve Yeni Anayasa Taslağı madde 129 un
oluşturulmasında teme alınan anlayış insan merkezli (antropocentrik)
anlayıştır.
İnsan merkezli
(antropocentric) anlayışla ben merkezli (egocentric) anlayışın ortak yönü her
iki anlayışın da insanın diğer varlıklardan üstün olduğunu, en önemli, değerli
ve korunmaya değer varlığın insan olduğu görüşünü kabul etmesidir. En temel
benzer yönleri bu olmakla birlikte, ayrıştıkları ve bu yönüyle de günümüz
anlayışında insan merkezli görüşün esas alınmasına sebep olan farklılıkları ise
şu noktada ortaya çıkmaktadır. Ben merkezli (egocentric) anlayış doğayı insan
için yaratılmış olarak görmekte ve de bu yönüyle insan ihtiyaçları için
sınırsız olarak yararlanılabilecek kaynak olarak kabul etmekte ve de korunmaya
değer bulmamaktadır. İnsan merkezli (antropocentric) anlayış ise, her ne kadar
ilk anlayış gibi insanı üstün varlık olarak kabul etse de, tam da bu noktada
insanların daha üstün olması hasebiyle rahat yaşayabilmesi, korunabilmesi, refahı
ve iyi bir doğa ve çevrede yaşayabilmesi için insan dılı varlıkları ve çevreyi
korunmaya değer bulmaktadır. Doğanın ve çevrenin korunması gerektiği noktasında
bu iki anlayışın farklılıkları ortaya çıkmaktadır. Buna göre, ilk anlayış
doğanın korunması gerektiğini ve korunmaya değer olduğunu kabul etmemekte,
ikinci anlayış ise, doğanın korunmaya değer olduğunu kabul etmektedir. Her ne
kadar doğayı ve çevreyi sırf insanların daha iyi yaşaması ve sırf insanlar için
korunmaya değer bulsa da, bu görüş de diğer üçüncü doğa merkezli görüş gibi
doğanın korunması gerektiğini, korunmaya değer olduğunu kabul etmesi bakımından
önemlidir.
Doğa merkezli
(ekocentric) anlayışın günümüzde hakim olan insan merkezli (antropocentric)
anlayıştan daha ilerici ve gelişmiş bir anlayış olduğu açıkça görülmektedir.
Buna göre, bu anlayışla ikinci anlayışın ortak yönleri doğanın korunması
gerektiği ve doğanın korunmaya değer olduğunu kabul etmesidir. Bu iki anlayışın
farklı noktaları ise, insan merkezli anlayışın doğayı insan için korunmaya
değer gördüğü, doğa merkezli (ekocentric) anlayışın ise doğayı insan ve onun
gereksinimlerinin karşılanması bakımından değil, başlı başına korunmaya değer
olduğu için korunması gerektiği hususudur. Bu anlayışa göre, insan diğer
canlılardan üstün değildir, insan ve diğer canlılar yaratılış bakımından
eşittir ve eşit oldukları için de, nasıl ki, insan başka canlılara yararlı olup
olmadığı bakımından değerlendirilmemekte ve bu yönüyle korunmamakta ise, aynı
şekilde, insan dışı diğer canlılar da insan için yararlı olup olmadıklarına
göre değerlendirilerek korunmamalı bu hususlara bakılmaksızın, sırf var
oldukları, başlı başına bir değer oldukları için korunmalıdırlar. Bu noktada
yine hayvan koruma açısından hem Hayvan Koruma Kanunun adının incelenmesi ile
hem de diğer her türlü hayvan koruma konusundaki hukuki düzenlemelere dikkat
edildiğinde insan merkezli (antropocentric) anlayışın hakim görüş olması
hasebiyle hayvanlar insanlar için korunmaya değer görülen canlılar olarak kabul
edildiği için “Hayvan Haklarından” değil, “Hayvan Koruma” ifadesinden söz
edildiği görülür. Yine hem A. madde 56, hem de yeni Anayasa taslağı 129.
maddede hakim anlayış ikinci – insan merkezli anlayış olarak kabul edildiği
için hayvan hakları terimi değil, hayvan koruma terimi kullanılmak suretiyle
hayvanların tıpkı insanlar gibi hakları olan varlıklar değil, ancak korunması
gereken varlıklar olarak değerlendirildiği, bu hususun vurgulandığı
görülmektedir. Oysa ki üçüncü anlayışın – doğa merkezli (ekocentric) anlayışın
hakim olacağı her hangi bir hukuki düzenlemede hayvanlar ve insanlar
yaradılışsal bakımdan eşit varlıklar olarak kabul edileceği için, hayvanlar,
doğa ve çevre insan için oluşturulmuş varlıklar olmadığı görüşü hakim olacağı
için, nasıl ki, insan korumadan değil, insan haklarından söz ediliyorsa, aynı
şekilde, hayvan korumdan değil, hayvan haklarından söz edilecek ve de her türlü
hukuki düzenlemede hayvan koruma tabiri kaldırılarak, hayvan hakları tabiri
kullanılacaktır. Bu noktada hayvan hakları tabirinin hayvan koruma tabirinden
son derece farklı ve çok daha kapsamlı olduğu görülmektedir. Buna göre, hayvan
hakları ile kastedilen hayvanların başlı başına değerli ve bu yönleriyle aynı
insanlar gibi hakları olduğu hususları kabul edilecektir. Bu noktada yapılması
gereken ise, öncelikle Hayvan Koruma Kanununun adının değiştirilerek Hayvan
Hakları Kanunu olarak yeniden düzenlenmesi, Yeni Anayasa Taslağının 129.
maddesinde ise yer alması durumunda Hayvan Koruma değil de, Hayvan Hakları
tabirinin kullanılması bu bakımdan amaca ve söz konusu bu anlayışa uygun
olacaktır.
İnsan merkezli
(antrpocentric) anlayışla hazırlanan Yeni Anayasa Taslağının 129. maddesi (ilk
hali) her ne kadar doğa merkezli (ekocentric) anlayışla değil, bu anlayışla
hazırlansa da yine de hayvan hakları bakımından bu haliyle yasalaşması
durumunda bile çok büyük gelişmeler getirmektedir. Söz konusu bu taslağın 129.
maddesinin ilk halinde “hayvanların ve çevrenin en üst düzeyde korunması”
ifadesi geçmektedir. Böylece yukarıda da değinildiği üzere ilk kez “hayvan
koruma” konusu Anayasa çapında düzenlenmektedir ve bu yönüyle de hayvan hakları
ile ilgili her türlü hukuki düzenlemelerin, Hayvan Hakları Mevzuatının tam
olarak uygulanabilirliğini sağlayacağı, bu düzenlemelere aykırı davranışların
yaptırımını ağırlaştıracağı açıkça görülmektedir. Buna göre, ilk kez Hayvan
Koruma tabiri Anayasa’da yer alarak, hayvan hakları konusunda büyük gelişmeler
yaşanmakta ve de ilk kez Hayvan Hakları hususunda Anayasal güvence sağlanmak
suretiyle çok önemli bir aşama kat etmektedir.
Yeni Anayasa Taslağının
resmi olmasa bile, yazılı ve görsel basında yer alan ilk tam metninde 129.
madde yukarıda da belirtildiği gibi, “Hayvan Koruma” tabirini de içermekte
olduğu görülmüştü. Kamuoyunda daha sonraki tam metinlerde ise söz konusu bu maddenin
“Hayvan Koruma” tabirini içermediği büyük bir şaşkınlık ve üzüntüyle takip
edildi.
Yeni Anayasa Taslağı 129.
madde (İLK HALİ)
“Devlet, herkesin insani
gelişimini mümkün kılan çevrede yaşaması için gerekli tedbirleri alır.
Hayvanların ve Çevrenin en üst düzeyde korunması ve çevrenin iyileştirilmesi,
sürdürülebilir kalkınma ilkesi ile uyumlu olarak herkesin ve devletin
görevidir”.
Yeni Anayasa Taslağı 129.
madde (Yeni hali)
Beşinci Kısım
Çevrenin Korunması ve
Milli Servetlere İlişkin Hükümler
Çevrenin Korunması
Madde 129
“Devlet herkesin insani
gelişimini mümkün kılan sağlıklı bir çevrede yaşaması için gerekli tedbirleri
alır.
Çevrenin en üst düzeyde
korunması ve çevre kalitesinin iyileştirilmesi, sürdürülebilir kalkınma
ilkesiyle uyumlu olarak herkesin ve Devletin görevidir”.
129. maddenin bu iki
halinin kıyaslamasının yapılması ile birlikte açık ve net olarak “Hayvan”
kelimesinin bu maddeden çıkarıldığı görülmektedir. Böylece maddenin ilk halinde
yer alan “Hayvan ve Çevrenin en üst düzeyde korunması” tümcesi tamamen
kaldırılmış olmaktadır. Buna göre, maddenin ikinci halinde hayvanlar bu koruma
kapsamından çıkarılmıştır. Zaten, hayvan hakları ve çevre hakkı tabirlerinin
bilinçli olarak kullanılmayarak doğa merkezli (ekocentric) anlayışın değil,
insan merkezli (antropocentric) anlayışı benimsediğini açıkça belli eden bir
düzenleme olmasına rağmen, en azından “hayvanlar ve çevrenin en üst düzeyde
korunması” ifadesiyle hayvanları da bu Anayasal güvencenin kapsamında
değerlendiren ve böylece hayvanları da koruma altına alarak hayvan severlerin
de destek vermesine neden olan bu madde hükmünün, hayvanları söz konusu bu
koruma dışında bırakarak hayvan hakkı olarak değil, hayvanları koruma olarak
kullanılmış olsa dahi düzenlemede bulunduran bu madde hükmünün değiştirilmiş
olduğu görülmektedir.
129. maddenin son halinde
“hayvanlar” kelimesinin çıkartılması suretiyle bir tek çevre korunmasına
değinerek bir tek çevre korunmasının düzenlenmesi üzücü olmakla birlikte
şaşırtıcı ve düşündürücüdür. Söz konusu bu maddede dikkat çeken bir değişiklik
de maddenin ilk halinde yer almamasına rağmen son halinde yer verilen “kalite”
terimidir. Buna göre, maddenin son halinde bir eklemeyle “çevrenin
iyileştirilmesi” ilk ifadesi, “çevre kalitesinin iyileştirilmesi” şeklinde
değiştirilmiştir. Maddeden “hayvanlar” kelimesini çıkartıldığı da göz önüne
alınırsa söz konusu bu 129. maddenin başlığından da anlaşıldığı üzere tamamen
“çevre koruma” maddesi olarak düzenlenmesi hedeflenmiştir. Yeni Anayasa
Taslağının oluşturulması sırasında gerçekleştirilen çalışmalarda “hayvanlar”
kelimesi eklenerek daha korumacı ve hayvan koruma amacına hizmet eden bir madde
olarak düzenlenmesi ile ilgili kamu oyuna yapılan açıklamalara, yazılı ve
görsel basında yer alan bu maddenin oluşumu ve “hayvanlar” kelimesinin maddeye
eklenmesi ve böylece çevrenin korunması başlıklı maddenin aynı zamanda
hayvanları koruyan bir maddeye dönüştürülmesi ile ilgili açıklamalara göz
atılırsa 129. maddenin açıklanan son halinin halinin neden “hayvanlar” terimi
çıkarılmak suretiyle hayvan korumanın maddenin kapsamı dışında tutulması durumu
çok ilginç ve açıklaması imkansız bir hal almaktadır.
Şöyle ki, yazılı ve
görsel basında yer alan 29.09.2007 tarihli habere göre, bu maddenin
düzenlendiği sırada komisyon üyelerinden Devlet Bakanı Nimet Çubukçu hayvan
haklarının da Anayasa’da yer alması gerektiği hususuna yönelik fikir belirtti.
Akademisyen ve milletvekillerinden oluşan komisyon ise, Türkiye’de bu hususun
yer aldığı çok sayıda düzenleme ve en başta da H.K.K. olduğunu dile getirerek
itiraz ettiler. Bu durumda Nimet Çubukçu yukarıda da örneği verilen temmuz
ayında gerçekleşen, işçilerin dere kenarından taşlı ve sopalı müdahalelerle
yavru ayıyı döverek öldürdüklerine ilişkin
olayı anlatması ve mevcut
hukuki düzenlemelerin uygulanabilirlik bakımından eksik ve de yaptırımlarının
pek etkili olmadığı ve de hayvan hakları hususunun Anayasa’da düzenlenmek
suretiyle Anayasal güvenceye bağlanmasının hayvan koruma ve hayvan hakları
açısından zaruri olduğu ve bu konunun Anayasa’da düzenlenmesi ile ilgili
kanunların uygulanabilirliğinin artarak yaptırımların ağırlaştırılabileceği
yönündeki beyanlarının üzerine komisyonda bulunanlar gündemde olan bu haberi
değerlendirdikten sonra, hayvan haklarının Anayasa’da yer almasının gerekli ve
doğru olacağı, hatta bu hususun ayrı bir madde olarak düzenlenmesinin daha
yerinde olacağına ilişkin açıklamalarda bulundular. Bu konu tartışılırken
öğretim üyeleri hayvan haklarına yönelik ayrı bir düzenlemeye gerek olmadığı ve
de çevre korunması başlığı altındaki ilgili 129. maddede yer alan “çevrenin en
üst düzeyde korunması” ifadesine “hayvanlar” kelimesinin eklenmesi ile
“hayvanların ve çevrenin en üst düzeyde korunması” şeklinde düzenlenerek hayvan
hakları için amaçlanan Anayasal güvencenin getirilebileceği yönünde
düşüncelerini belirtmeleri üzerine teklif kabul edildi ve de Yeni Anayasa
Taslağı 129. madde yukarıda da belirtildiği üzere “hayvanların korunması”
ibaresinin eklenmesi ile ilk kez hayvan hakları Anayasa’da yer almış oldu. Yeni
Anayasa Taslağının yazılı ve görsel basında açıklanan son haline bakıldığında
daha önce de ifade edildiği üzere söz konusu bu hayvanların korunması tabirinin
çıkarılmış olduğu görülmektedir. Yeni Anayasa Taslağının resmi olarak
açıklanmadığı, yalnızca yazılı ve görsel basında yer aldığı göz önünde
bulundurulursa son hali olarak açıklanan taslağın belki de ilk hali, yani
hayvan koruma tabirinin yer alması gerektiğine yönelik teklifin sunulmadan,
değerlendirilerek çevre koruma başlıklı 129. maddeye eklenmediği halinin
açıklanması olasılığı da mümkündür. Hayvan severler ve hayvan hakları
dernekleri ile ilgili hayvan koruma kurum ve kuruluşlarının en büyük temennisi
resmi açıklama ile toplumun bilgisine sunulacak olan Yeni Anayasa Taslağının
129. maddesinde daha önce de açıklandığı üzere “hayvanların korunması”
ifadesinin yer almış olması hususudur.
HAYVAN KORUMA KANUNUNUN
TÜRK CEZA KANUNU KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
Hayvan Koruma Kanunu daha
önce de belirtildiği üzere Kabahatler Kanunu kapsamında değerlendirilmektedir.
Nitekim, H.K.K. getirdiği yasaklar ve bu yasaklara karşı işlenen hukuka
aykırılıkların düzenlemelerine ve de kanunun ihlal edilmesi halinde uygulanacak
olan H.K.K madde 28 hükümleri incelendiğinde de görüleceği üzere hayvanlara
karşı yapılan hukuka aykırı davranışlar kabahat olarak görülmekte, suç olarak
nitelendirilmemektedir. Hayvanlara karşı işlenen fiillerin kabahat olarak
değerlendirilerek, bu hukuka aykırılıkların idari para cezası ile yaptırıma
bağlanması, bu fiillerin suç olarak görülmemesi hayvan hakları ile ilgili
hukuki düzenlemelerin, en başta H.K.K. ve uygulama yönetmeliği gibi, her türlü
hayvan hakları mevzuatının uygulanabilirliğini imkansız kılmakta, etkinliğini
azaltmakta, yaptırımlarının son derece hafifi idari para cezaları olması hasebiyle
de caydırıcılıktan yoksun olmaktadır. Tüm bu sayılanlar göz önüne alınarak Yeni
Anayasa Taslağı 129. maddesinin ilk açıklandığı gibi “hayvanların korunması”
ifadesine yeniden yer vermesi, H.K.K. bütünüyle iptal edilerek, doğa merkezli
(ekocentric) anlayışın hakim olduğu yeni bir Hayvan Hakları Kanununun
düzenlenmesi, bununla paralel olarak Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama
Yönetmeliğinin değiştirilmesi, Deney Hayvanlarının Korunması, Deney
Hayvanlarının Üretim Yerleri ile Deney Yapacak Olan Laboratuarların Kuruluş,
Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik ile Hayvan Deneyleri Etik Kurullarının
Çalışma Usul ve Esaslarına Dair yönetmeliklerin iptal edilerek, 2009 Mart ayı
itibariyle AB de hayvan deneylerinin alternatiflerinin olup olmadığı dikkate
alınmaksızın yasaklanacak olması hususu da göz önünde bulundurulmak suretiyle
Türkiye’de de hayvan deneylerini tamamen yasaklayacak düzenlemelerin
getirilmesi, en önemlisi ise yeni oluşturulacak Hayvan Hakları Kanununun mevcut
uygulamada olduğu gibi Kabahatler Kanunu kapsamında değil, Türk Ceza Kanunu
kapsamında değerlendirilmesi ve hayvanlara karşı yapılacak hukuka
aykırılıkların kabahat değil suç olarak sayılması, Hayvan Hakları Kanununun
hükümlerini ihlal eden fiillerin kabahat olarak değil, suç olarak görülmesi, bu
suçların yaptırımlarının da yine T.C.K. kapsamında değerlendirilmek suretiyle
yaptırımlarının insana karşı işlenen suçlara uygulanacak yaptırımlara
bağlanması gerekmektedir. Ancak bu şekilde hayvanlara karşı acımasızca işlenen
her türlü suçun önüne geçilebilir ve de hayvanlara karşı yapılan hukuka aykırı
fiillerin kabahat olarak değil, suç olarak görülmesi ve de bu suçlara
uygulanacak cezai yaptırımların idari para cezası değil ilgili T.C.K.da
düzenlenen cezai yaptırımlar olması sonucunda caydırıcılığı söz konusu olacak
ve böylece hayvanlara karşı işlenen suçlar tamamen ortadan kaldırılabilecektir.
Tüm bunların olabilmesi,
hayvan hakları ve hayvan korumanın tam olarak gerçekleştirilerek amaca
ulaşılabilmesi için ise “hayvanların korunması” ifadesinin Yeni Anayasa’da yer
alması şarttır. Çünkü ancak bu şekilde hayvanların korunması ve hayvan hakları
tam olarak hayata geçirilebilir. Yukarıda da bahsedildiği üzere yeni Hayvan
Hakları Kanununun çıkarılması ve buna bağlı gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması,
hayvanlara karşı yapılan hukuka aykırı fiillerin kabahat olarak değil, “suç”
olarak görülmesi ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların idari para cezası
değil, “cezai yaptırım” olması, söz konusu Hayvan Hakları Kanununun Kabahatler
Kanunu kapsamında değil Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirilmesi ancak
hayvan haklarının, tam olarak hayvan hakları şeklinde ifade edilmese bile,
“hayvanların korunması” ifadesinin kullanılması suretiyle Anayasa’da yer
alarak, Anayasal güvenceye kavuşturulması ile mümkündür.